ibrahim@ibrahimberksoy.com.tr

Gazeteci Abdi İpekçi
2 Şubat 2022, Çarşamba
Gazeteci Abdi İpekçi
Akıp geçen şu zamanda ne çok şairimizi, yazarımızı, aydınımızı, gazetecimizi göz göre göre yitirdik; onulmaz bir umarsızlıkla, göz yaşlarıyla anıları önünde saygıyla eğildik…
Gazeteci Abdi İpekçi

 

 

 

Gazeteci Abdi İpekçi

           

Çocukluğumun saf ve düşünceli günlerine rastlar 1979 yılı. O günlerde Kayseri’de ortaokul öğrencisiydim. Caddelerde, sokaklarda iç savaş görüntüleri vardı; korkuyordum. Gazetelerden okuduğum, ajans haberlerinden duyduğum, öğretmenlerimden öğrenebildiğim kadarıyla zor günlerden geçiyorduk; umutsuzluk içerisindeydik. Daha geçen yıl, 1978’in sonunda Maraş’ta katliam olmuştu. Günlerce haber alınamadı Maraş’tan. Gazeteler, ajanslar çaresizdi; ne olup bittiği ile ilgili sağlıklı haber almak neredeyse imkânsızdı. Çocuk yüreğimle endişeyle izliyordum olup bitenleri.

Bir önceki yıl gibi 1979 da iyi başlamamıştı; hem de hiç iyi başlamamıştı. 1 Şubat 1979’da Milliyet gazetesinin genel yayın yönetmeni gazeteci Abdi İpekçi evinin yanı başında öldürülmüştü.

Neredeyse okuma yazmayı öğrendiğim yıllardan beri “gazete okuru”yum. Gazetelerin çocuklar için hazırladığı ekleri okuyarak başladım gazete okurluğuna. Sonraları yaşıma göre gazetelerin diğer bölümlerini de okumaya başladım. Zamanla gazete okurluğu alışkanlığa dönüştü; hâlâ da öyle. Çocuk yaşımda, ara sıra yazılarını okuduğum bir gazetecinin, Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden dolayı hissettiğim derin üzüntünün nedeni gazetelere ve gazetecilere duyduğum sevgi değilse neydi?

Çocukluğumun bu derin acısına ilerleyen yıllarda yeni acılar eklendi. Akıp geçen şu zamanda ne çok şairimizi, yazarımızı, aydınımızı, gazetecimizi göz göre göre yitirdik; onulmaz bir umarsızlıkla, anıları önünde saygıyla eğildik…

***

Her şeyden önce gazeteciydi Abdi İpekçi. Yenilikçi bir gazeteci… Mezunu olduğu Galatasaray Lisesi’ndeki okul yıllığında kendisiyle yapılan bir söyleşide “Gelecek hakkındaki projeleriniz nedir?” sorusuna verdiği yanıt şöyledir: "Matbaacılıkta inkılap yapıp memleketimizde baskı tekniğini ve sanatını Avrupa ayarına yükseltmeyi; çeşitli konularda yayın yaparak siyaset, fikir ve sanat âlemin­de hareket yaratmayı düşünüyorum.” Bu yanıt, daha lise sıralarındayken onun ileride nasıl bir yenilikçi gazeteci olacağının da ipuçlarını vermektedir.

Yine aynı yıllıkta "Kaç ya­şına kadar yaşamayı istersiniz?" sorusuna verdiği yanıt ise hayata bağlı yenilikçi bir öğrenciye yakışır, “iyimser” bir yanıttır : “2000 senesini görmeyi çok istiyorum." Ama olmadı. Abdi İpekçi, henüz lise sıralarındayken o görmeyi çok istediği 2000 senesini göremedi. 1979 Şubatında Teşvikiye’deki evinin önünde, otomobilinin içinde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülecekti. Öldürüldüğünde 50 yaşındaydı.

Sözünü ettiğim okul yıllığı 1948 yılına aittir. Gazeteci İpekçi, 1929’da doğduğuna göre mezuniyet yıllığının yayımlandığı yılda henüz 19’undaydı. Görmeyi çok istediği “2000 senesi” ise 19 yaşına göre epey uzaktaydı…

Hukuk Fakültesi’nde öğrenimini sürdürürken de gazeteci olmak için kendince girişimlerde bulundu. Dönemin etkili gazetecilerinden Vatan’ın sahibi ve başyazarı Ahmet Emin Yalman'la görüşerek kısa bir süre de olsa bu gazetede çalıştı. Gönül verdiği gazetecilik mesleğine adım atabilmek için Yeni Sabah gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başladı. Sonra Yeni İstanbul gazetesine geçti. Ardından İstanbul Ekspres'te Yazı İşleri Müdürü olarak çalıştı. Askerliğini Kore'de yedek subay olarak tamamladıktan sonra 1954 yılında Milliyet gazetesinde çalışmaya başladı. Önce Yazı İşleri Müdürü, ardından Genel Yayın Yönetmeni oldu. Abdi İpekçi'nin yönetimindeki Milliyet, gazetecilikte yenilikçi bir anlayışı temsil ediyordu. 1956 yılında Sibel İpekçi ile evlendi.

Milliyet’teki Genel Yayın Yönetmenliği görevini, göreve getirildiği 1961 yılından öldürüldüğü 1 Şubat 1979 tarihine kadar kesintisiz olarak sürdürdü.

***

Öldürülmeden hemen önceki günlerde gazeteci Abdi İpekçi, o günkü siyasal ortamda, saygın bir gazeteci olarak, dönemin CHP başkanı ve başbakanı Bülent Ecevit ile ana muhalefet partisi Adalet Partisi'nin başkanı Süleyman Demirel'i bir araya getirip siyasi çıkmazın bir an önce son bulmasını sağlamak amacıyla “son” bir girişimde bulunur. 31 Ocak 1979 tarihinde Ankara'ya gider. 1 Şubat günü saat 10.00'da başbakan Bülent Ecevit ile  son derece önemli bir görüşme yapar. Aynı gün 16.30 uçağıyla İstanbul’a döner. Cağaloğlu’nda gazetesi Milliyet’e bir süreliğine uğradıktan sonra akşam Teşvikiye’deki evine doğru arabasıyla yola çıkar. Teşvikiye’de evinin önünde kurşunlanarak öldürülür. “Nöbetçi tetikçiler” arasından “bu iş” için görevlendirilen suikastçı Mehmet Ali Ağca 6 ay sonra yakalanır. Yargılandığı sırada Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırılır. Gıyabında idam cezasına çarptırılır. Ağca’yı bu kez 1981’de İtalya’da Papa II. Jean Paul’e suikast tertibi “işinde” görürüz… “Ağca tipi” suikastçıları, daha sonra biz 80’li, 90’lı, 2000’li yıllarda, içimizi yakan suikastlarda, cinayetlerde kılık değiştirmiş, daha doğrusu kılıktan kılığa girmiş vaziyette “yeni nesil suikastçılar” olarak gördük!

Aradan yıllar geçer… Ne gazeteci Abdi İpekçi suikastı, ne Papa’ya suikast teşebbüsü tam olarak aydınlatılamaz. İleride kendisi de elim bir suikasta kurban gidecek olan bir başka gazeteci Uğur Mumcu, hayatı boyunca olayın peşini bırakmaz. Bıkmadan, usanmadan, Ağca’nın, mafyanın, “kontrgerilla”nın, paramiliter güçlerin, silah kaçakçılığının izini sürer. Mumcu’nun “Papa, Mafya, Ağca” adlı kitabı namuslu bir gazetecinin, “unutma bizi” diye seslendiği halkına bıraktığı ibretlik bir belge niteliğindedir.

Önce 1979’da Abdi İpekçi suikastıyla, yıllar sonrasında 1993’te Uğur Mumcu suikastıyla Türkiye’de özgür, yenilikçi, araştıran ve sorgulayan gazetecilik suikasta uğramıştır. Bu iki büyük değerin yerini doldurmak artık imkânsızdır. İçimizdeki derin boşluk giderek büyümektedir.

Gazeteci Abdi İpekçi’nin şahsında öldürülen, katledilen, susturulan, hapislerde çürütülen ülkemizin yüz akı tüm gazetecilerimizi, aydınlarımızı, yazarlarımızı, öğretmenlerimizi saygıyla, sevgiyle, özlemle anıyorum.  




 

Yazı ve yayınlara ulaşmak için...