Akdeniz’in kıyısında masmavi bir Katalan şehridir Barcelona...
Gün boyunca masmavi bir gökyüzü eşlik eder gezilerinize. Kızıl havaların doyumsuz seyriyle başlayan akşamlar, lacivertimsi bir gece maviliğinde ezgili bir şölen gibi öylece sürer gider.
Barcelona’da müzik enstrümanları satan kimi mağazaların vitrinlerinde masmavi klasik gitarlar görürsünüz. Dünyanın en uzun yüzyılının en hüzünlü ezgileri her dönemde çalınsın diyedir o mavi gitarlar... Barcelona’da gitar da Blues da Endülüs’ün Flamenkosu da mavidir, masmavidir... Flamenko’nun unutulmaz üstadı Paco de Lucia’yı anarak söylemek gerekirse, Flamenko, gitarın yırtılan ipek sesiyle dile gelen, çığlık çığlığa kırmızı, kıpkırmızı bir maviliktir.
Barcelona’da hemen her yer yürüyüş mesafesindedir. Barcelona mavisinin peşine düşenler, Kristof Kolomb anıtından Katalunya meydanına kadar la Rambla caddesi boyunca yürürken mavinin bin bir tonuyla fazlasıyla karşılaşacaklardır...
Bu kitap esas olarak Barcelona mavisinin izini süren bir anı-anlatı kitabı. Ama Barcelona’yla sınırlı değil. İçinde gezip görmeye doyamadığım baştan sona bir İspanya var. Valencia, Castellon, Benicassim, Peñiscola, Madrid, Toledo, Granada, Majorca… Bir de birkaç kez gidip gördüğüm Paris var…
Anlatacak çok şey var… Başta dedim ya; Barcelona, Akdeniz’in kıyısında masmavi, güleryüzlü bir Katalan şehridir...
***
Walt Whitman’ın şöyle güzel iki dizesi vardır:
“Hey yabancı, yolunun üzerinde bana rastlar da benimle konuşmak istersen neden konuşmayasın
Ya da ben neden seninle konuşmayayım”
Benzer bir duygudaşlıkla okuruma şöyle seslenmek isterim:
Eğer yolunuzun üzerinde bu kitaba rastlar da okumak isterseniz neden okumayasınız
Ya da neden ben bu kitabı yazmış olmayayım…