ibrahim@ibrahimberksoy.com.tr

'türkiye Yüzyılı'ndan 'yüzyılın Felaketi'ne-3
15 Şubat 2023, Çarşamba
'Türkiye Yüzyılı'ndan 'Yüzyılın Felaketi'ne-3
Deprem Ânı
'Türkiye Yüzyılı'ndan 'Yüzyılın Felaketi'ne-3

“Türkiye Yüzyılı”ndan “Yüzyılın Felaketi”ne…

“Kahramanmaraş Depremi” üzerine Düşünceler-3

Deprem Ânı

1.

Depremden hemen önce halimiz ahvalimiz –aşağı yukarı- şöyleydi:

Ülkeyi yirmi yıldır yöneten Erdoğan açılış törenleri adı altında yurdun dört bir yanında mitingler düzenliyor, kendi iktidarları döneminde ülkenin son yirmi yılda altyapısıyla, üstyapısıyla, her şeyiyle “Türkiye yüzyılı”na hazır hale getirildiğini ileri sürülüyordu. Bu mitinglerde sürekli olarak 2053’ü, 2071’i işaret eden cumhurbaşkanının sergilediği “özgüven”, aslında gerçeklikten kopuşun “hamaset” diliyle ifadesinden başka bir şey değildi. Sürekli olarak iç politikada, dış politikada, savunma sanayiinde, orada burada doğalgaz arayıp bulmada “dünya lideri” olduğumuz yönünde son derece “iyimser” bir tablo çiziliyordu.

Muhalefet ise açlık ve yoksulluk sınırı arasında yaşamak zorunda kalan geniş halk kesimlerinin sorunlarını dile getirerek ülkedeki ekonomik krize, hayat pahalılığına dikkat çekiyordu. Ciddi iktisadi sorunlarla birlikte esas olarak liyakatsizliğe ve keyfiliğe bağlı olarak devlet kurumlarındaki çürüme ve yozlaşma da muhalefetin önemli gündem maddeleri arasındaydı. Adaletsizlikler, hukuksuzluklar, siyasal baskılar yalnız muhalefetin değil, artık tüm toplumun yakındığı konular arasındaydı.

İşte tam da bu kutuplaşmış siyasal ve toplumsal ortamda 6 Şubat 2023 Pazartesi günü sabaha karşı 04.17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde Richter ölçeğine göre 7,8 büyüklüğünde olukça şiddetli bir deprem oldu. Herkes uykudaydı. Sabah gün ağardığında haber alınabildiği ölçüde durumun vahameti ortaya çıktı. Deprem öncesinde bölgede sismik hareketlilik var mıydı, varsa bu hareketlilik uzmanlar tarafından nasıl yorumlanmıştı, bilemiyoruz. Depremden hemen sonra saat 04.17’den itibaren öncesi ve sonrasıyla meydana gelen sismik hareketler uzmanlar tarafından nasıl değerlendirildi, bunu da bilemiyoruz. Bu depreme ben Kayseri’de 8 katlı apartmanımızın 5. katında uykudayken yakalandım. Uzun süreli şiddetli bir sarsıntıyla ciddi bir biçimde sarsıldık. Sarsıntının süresi uzadıkça binanın çökmesine ramak kaldı hissine kapıldım. Anlatılması zor bir deprem ânı korkusuydu. Sarsıntı diner dinmez kendimizi dışarıya attık. Ne olur ne olmaz düşüncesiyle birkaç saat dışarıda kaldıktan sonra evlerimize geri döndük. Depremin olduğu andan itibaren nasıl davranmamız gerektiğini belirleyebilmek için depremin seyriyle ilgili olarak (tehlike arz eden bölgeler, artçı sarsıntılar, tetikleyici yeni depremler vb.) yetkililerden hep bir açıklama bekledim. Bütün bildiğimiz depremin merkez üssünün Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olduğuydu. Çelişkili olmakla birlikte depremin büyüklüğü 7,8 ile 7,6 arasında değişiyordu. Hangi büyüklük değeri kabul edilirse edilsin bölgede çok şiddetli bir deprem olduğu ortadaydı. Bulunduğum şehir Kayseri’nin depremin olduğu Kahramanmaraş’a yakın olması nedeniyle depremin nasıl seyredebileceği hakkında resmi bir bilgiyi, tavsiyeyi ısrarla bekledim ama kamuoyuna böyle bir bilgi verilmedi. İlk depremin şokunu henüz üzerimizden atamamıştık ki 9 saat sonra 13.24’te bu kez ilkinden de daha şiddetle hissettiğimiz ikinci bir depreme daha yakalandık. Gece 04.17’de yaşadığımız deprem korkusunu bir kez daha yaşadık. Kendimizi dışarı attıktan sonra artık birkaç gün evlerimize giremeyeceğimizi biliyorduk. İlk depremden sonra sismik hareketlilik anbean izlenip analiz edilseydi, bu konuda kamuoyu düzenli olarak bilgilendirilseydi, geniş bir alana yayılan deprem bölgesinde insanlar belki de tedbir amaçlı olarak evlerine tekrar girmez, böylelikle de bu ikinci şiddetli depreme evlerinde yakalanmazlardı. Bilemiyorum…

Sonuç olarak, her nasıl yorumlarsak yorumlayalım, 6 Şubat 2023 Pazartesi günü sabaha karşı 04.17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, ardından 9 saat sonra öğleyin 13.24’te Elbistan’da meydana gelen iki büyük yıkıcı deprem ve sonrasında büyüklü küçüklü binin üzerinde sarsıntıdan oluşan deprem fırtınası yaklaşık 13,5 milyon nüfusun yaşadığı 10 ilimizde (Bana göre Elazığ dahil 11 il) hepimize onulmaz acılar yaşattı.

 

2.

6 Şubat 2023 sabahından itibaren ülkemizde artık hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. Yaşanan bu “yüzyılın felaketi”nin boyutlarını henüz tam olarak bilmiyoruz, bilemiyoruz.  Ama bildiğimiz bir şey var:  Böylesi büyük felaketler, kısa, orta ve uzun vadede yeterli bir hazırlığı olmayan, ehliyetsiz ve liyakatsiz kadrolar eliyle yönetilemez. Mevcut yönetimin hazırlıksızlığını, ehliyetsizliğini, liyakatsizliğini biz -en azından- yakın zamanda yurt çapında yapılan gülünç, göstermelik deprem tatbikatından biliyorduk. Deprem sırasında kendimize güvenli bir yer bulacak, hep birlikte çökecektik, kapanacaktık, tutunacaktık. Her birimize bilgilendirme mesajları gelecekti. Göstermelik bir tatbikat ile gerçek hayatta yüz yüze kaldığımız deprem felaketi arasındaki farkın, depremde oluşan derin fay yarığı kadar büyük olduğunu ne yazık ki yaşayarak öğrendik. Yine yakın zamanda İzmir depreminden tipik bir görüntüyü sanırım hepimiz hatırlıyoruz: Koordinasyonda her sözü emir yerine geçecek olan en yetkili kişiler bile birbirlerinden rol kaparcasına kameraların, objektiflerin önünde enkazın üzerine çıkarak cep telefonuyla konuşuyorlardı. Başka afetlerde de benzer görüntülerle karşılaşmıştık. Ama bugün durum başka, bambaşka. “Yüzyılın felaketi” olarak adlandırılan bu yıkım öylesine büyük ki koordinasyon için bölgeye giden ve her sözü emir yerine geçen ne kadar etkili, yetkili, görevli kişi, kurum, kuruluş varsa hepsi de -deyim yerindeyse- enkaz altında kaldı. Deprem adeta hepsini yutmuş durumda. Bunu nereden biliyoruz? Gidilen her yerde depremzedelerin çoğu zaman öfkeyle, kimi zaman sitemle, yer yer de acı içinde “devlet nerede, bakanlar, yetkililer nerede?” şeklindeki feryatlarından biliyoruz. Deprem öncesinde bölgesinde güçlü, oyun kuran, her alanda yerli ve milli, güçlü bir devletten söz edilirken, bugün dondurucu soğukta büyük bir çaresizlik içinde, depremzedelerin “devlet nerede?” şeklindeki protestolarıyla karşı karşıyayız.

Öte yandan depremden hemen sonraki kritik saatlerde arama kurtarma çalışmalarında -yine deyim yerindeyse- varlık içinde yokluk çektik. Deprem olsun, sel olsun, heyelan olsun, altından kalkılması zor felaket anlarında en kısa sürede olay yerine ulaşan, felaketzedelerle ilk yüz yüze teması kuran hep asker olmuştur. Türk ordusunun bu konudaki birikimi, deneyimi, hazırlığı eşsizdir. Sivil savunmada uzman askeri birliklerimiz önceki afetlerde olduğu gibi bu depremlerde de ilk 24 saat içinde, bilemediniz ilk 48 saat içinde bölgeye ulaşabilir, yaraları erkenden sarmaya başlayabilirdi. Bu gibi büyük afetlerde ordu kadar etkili diğer bir varlığımız da Kızılay’dı. Kızılay, olağan zamanlarda, kendisine duyulan sonsuz güvenin bir tezahürü olarak topladığı bağışlarla tedarik ettiği hayati malzemeleri her daim depolarında tutar, böylesi kara günlerde afetzedelere dağıtır, halkın kara gün dostu olurdu. Kızılay çadırı, Kızılay battaniyesi, Kızılay aşı yıllar yılı bu milletin hafızasına kazınmıştır. Bu depremlerde o çok değerli ilk 48 saat neredeyse göz göre göre kaybedildi. Varlık içinde yokluk dediğim şey bunlar. İleride bu konuya somut verilerle yeniden döneceğim…

Ardı ardına gelen iki büyük depreme yakalandığımız andan itibaren milletçe üzerimizdeki deprem şokunu atlatmaya çalışıyoruz. Ama acı öyle büyük, yara öyle derin ki…

Yazı ve yayınlara ulaşmak için...