1.
Böylesi büyük felaket anlarında milletçe dayanışma ve yardımlaşma içerisinde olduğumuzu göstermesi, ulusal aidiyet duygusunun gelişip güçlenmesi bakımından kendiliğinden ya da organize her türlü yardım ve bağış kampanyası değerlidir, önemlidir. Bu çerçevede, dün gece (15 Şubat Çarşamba, saat 20.00’den itibaren) çoğu tv kanallarından ortak yayınlanan “Türkiye tek yürek” adıyla düzenlenen yardım kampanyası da kuşkusuz değerlidir, önemlidir.
2.
Artık iyice açığa çıktı ki görece küçük boyutlu afetleri -ne yazık ki içinde ufak tefek rol kapmaların da yaşandığı- siyasi şova dönüştürüyor, felaket boyutundaki büyük afetleri ise -ne yazık ki- yönetemiyoruz. Hazırlıksız olduğumuzdan yönetemediğimiz afetlerin enkazı altında kalıyoruz. Her seferinde bu hakikatin dondurucu soğuğuyla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Elbette afet sonrasında afetzedelere acil yardım ulaştırmak elzemdir. Millet böylesi anlarda topyekün varını yoğunu seferber eder. Ancak, böylesi kara günler için yapılacak yardımlar esas olarak afet sonrasında değil, düzenli bir alışkanlıkla yıllar içerisinde toplanır. Afet sonrasına hazırlıklı olunup olunmadığının en temel göstergelerinden biri de afet öncesindeki yardım toplama kapasitesidir. Gönüllü bağış ve yardımlarda ne yazık ki karnemiz hiç de iyi değil. Eğer afet öncesinde yardım toplama kapasitemiz yeterli olsaydı dünkü görünür kampanyayı düzenlemeye gerek kalmazdı. Bir örnek vermek gerekirse Kızılay hem toplumda yardım bilincini geliştirmek, hem de tüm toplumu imkânları ölçüsünde yardım yapmaya teşvik etmek için hayatın olağan akışında seyrettiği günlerde her yıl 365 gün yardım toplardı. Öğretmen sınıfta Kızılay’ın içini göstermeyen mat, sarı zarflarından dağıtır, aile zarfın içerisine Kızılay pulu ya da para koyup ağzını kapatır oğlu, kızı eliyle gerisin geri okula teslim ederdi. Bu aynı zamanda değerler eğitiminin de bir parçasıydı. Bu toplanan bağış ve yardımlarla Kızılay, depolarını doldurur, afet anlarında “saha”ya çıkar, topladığı yardımları afetzedelere dağıtıldı. Yardım böyle toplanır, yardım ve bağış yapacak halkın güveni böyle kazanılırdı...
3.
Bir de deprem vergisi gibi yasayla toplanan yardımlar var. 17 Ağustos 1999 depreminin yıkıcı etkisini bir nebze olsun hafifletebilmek amacıyla geçici olarak bir seferliğine konmuştu bu vergi. Daha sonra “özel iletişim vergisi” adı altında kalıcılaştırıldı... 1999’dan 2022 yılı sonuna kadar geçen 23 yıllık sürede yaklaşık 88 milyar liralık bir paranın toplandığı hesap ediliyor. Zaman zaman deprem için (deprem öncesi de riskli binaların güçlendirilmesi, çok hasarlı binaların yıkılıp yeniden yapılması, kentsel dönüşüm uygulamaları, depremzedelere yapılacak yardımlar vb.) harcanması gereken bu paranın nerede olduğu sorulduğunda her kafada bir ses çıkmıştı. Kimisi “duble yollara harcadık” dedi, kimisi “hızlı tren” dedi, kimisi “merak etmeyin hazinede, kasada kasada” dedi, kimisi “cari açığın finansmanında kullandık” dedi, kimisi “merkezi bütçeye aktarıldı” dedi... İşte bu kakafoni yüzden vatandaş yardım ya da bağış yapacağı zaman devlet kurumlarına gidip gönül rahatlığıyla bağış ya da yardım yapmıyor. Vicdanı el veriyor ama eli varmıyor! Tamiri en zor şeylerden birisi zedelenen, örselenen güven duygusudur... O güven duygusunun yeniden tesisi kimi zaman yıllar alır, kimi zaman da hiç mümkün olmaz... Bunu en iyi bilmesi gereken de devlettir, ilgili kurumlarıdır, güvene layık olması gereken yönetici ve personelidir...
3.
İster çok miktarda ister az miktarda olsun; bağış ve yardımlar asla bir vicdan rahatlatma aracı olamaz... Gösteriş ya da propaganda aracı olamaz, olmamalıdır.
Böylesi büyük felaket anlarında kamu kurum ve kuruluşları, kamu bankaları eğer kendilerine tahsis edilen bütçeden (halkın paralarından) yardım ya da bağış yapacaklar ise (personelin gönüllü yardım ve bağışları hariç elbette) bu yardım ya da bağışları tv kanallarında yayınlanan yardım programları veya başka yardım organizasyonları aracılığıyla değil yasa ya da yönetmeliklerde gösterilen yol ve yöntemlerle yapmalıdır. Zira halkın parasıyla nereye ne kadar bağış yapılacağı o kurumların yöneticilerinin himmetine, isteğine, takdirine bırakılamaz. Yasayla, yönetmeliklerle düzenlenir, Sayıştay denetimine açık olur ve böylelikle bu tür yardımlar şov aracı haline dönüştürülmez, dolayısıyla da istismarı önlenmiş olur.
Her şeye öyle hazırlıksızız ki… Kimsenin vakti yok bu tür temel etik kuralları düşünüp hesaba katmaya...