Araba Devrildikten Sonra Yol Gösteren Çok Olur
1.
Analitik düşünce yöntemleriyle olaylar ve olgular arasında tutarlı bir neden-sonuç ilişkisi kurulmadıkça büyük felaketlerden alacağımız dersler, büyük ölçüde daha önceki felaketlerden aldığımız derslerin tekrarından öteye geçmeyecektir. Tarih, yüzyıllardır tekrarlanan derslerle doludur. “Tarih tekerrürden ibarettir” sözü, ne yazık ki her felaketten sonra kendisini acı bir biçimde tekrarlatmaktadır. 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş’ta 9 saat arayla geniş bir alanda 11 ilimizde etkili olan iki büyük depremden şimdiye kadar aldığımız ders, büyük ölçüde 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden aldığımız derslerin bir tekrarından ibarettir. 1999 depreminden sonra da araba devrildikten sonra yol gösteren çok olmuştu, şimdi de öyle.
Aynı dersi tekrarlamamak adına 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi öncesi ve sonrası ile 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremi öncesi ve sonrasını birkaç tipik örnekle karşılaştırmakta yarar var:
17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden önce “birikmiş sorunları çözme ve kamuya kaynak oluşturma” kategorisinde ileri sürülen parlak fikirlerden birisi şuydu: Kaçak yapıları belirli bir ücret karşılığında imar kapsamına alalım. Böylelikle bu yapıları “kaçak yapı” statüsünden kurtaralım. O günlerde ciddi ciddi ileri sürülen bu “parlak fikir” 1999 depreminde acı bir biçimde “test” edildi! Doğa böylesi testlerde acımasızdır, kimseye ayrıcalık yapmaz. 1999 depreminden hemen sonra yazdığım bir yazıda (Derin Deprem, Kavram Karmaşa dergisi sayı 13, Kasım-Aralık 1999) bu parlak fikir hakkında şunları yazmıştım: “ Aslında, bu fikir öyle yabana atılacak bir fikir değil; uygulama alanı çok geniş. Göreceksiniz, depremin acıları hele bir unutulmaya yüz tutsun, bu parlak fikrin sahipleri yine ortaya çıkıp hem devlet bütçesi hem de belediye bütçesi açıklarına ilaç gibi gelecek bu çok parlak fikri “uygun platformlarda” yeniden gündeme getireceklerdir. Fikir iyi ama zamanlama yanlıştı!”
Bu “parlak fikir” yakın zamanda büyük mitingler eşliğinde “Kahramanmaraş’ın sorununu çözdük, Gaziantep’in sorununu çözdük, Adıyaman’ın sorununu çözdük, Hatay’ın sorununu çözdük, Şanlıurfa’nın sorununu çözdük, Diyarbakır’ın sorununu çözdük” denilerek müjdelendi. 6 Şubat 2023 depremi öncesinde yalnızca depremin etkilediği 10 şehirde 294 binden fazla güvencesiz, dayanıksız bina “kaçak yapı” olmaktan kurtarılıp yasal koruma altına alındı. Tüm Türkiye’de bu şekilde yasal koruma altına alınan konut ve işyeri sayısı 7 milyondan fazladır. Bunların 6 milyona yakını konuttur. Öte yandan, yapım kurallarına uygun olarak yapılmamış, imarsız, düzensiz bu yapıların sahibi olan 10 milyondan fazla vatandaşımızın yapılarına “kâğıt üzerinde” imarlı, yasal yapı statüsü kazandırmak için devlete para ödeyerek (buna devlete verilen “yasal rüşvet” de denilebilir) bilim ve tekniğe aykırı bu “kolaycı” yolu seçmiş olması da oldukça düşündürücüdür. Şark kurnazlığı yapmaya hazır 10 milyondan fazla bina sahibi vatandaşın olduğu bir ülkede depremlerden gerekli dersi almak ne yazık ki pek mümkün gözükmüyor! Bu parlak fikrin tek sorumlusu hükümetler olamaz, para pul vererek bu fikre “iştirak” eden 10 milyondan fazla vatandaş da en az hükümetler kadar sorumludur bu fikrin bu kadar sorumsuzca uygulanabilmesinde. Bir tür “alan memnun, satan memnun” durumu var bu işte! Bu “parlak fikir”, 6 Şubat 2023 depreminde bir kez daha acı bir biçimde “test” edildi. Sonuç 1999 depreminden farklı olmadı ne yazık ki.
Başka bir “parlak fikir” de fay hatlarının başka bir yere taşınmasıdır. Yıllar yılı bu fikir şöyle “icra” ediliyor: Önce fay hatları üzerine, taşıma gücü yeterli olmayan, bu nedenle de üzerine yapı yapılması uygun olmayan zeminler üzerine (bu arazilerin büyük bölümü düzayak tarım arazileri) organize sanayi bölgeleri, yüksek katlı sıra sıra toplu konutlar yapılıyor, daha sonra bu yapıların fay hatları üzerinde olduğu “anlaşılınca”, binaları taşımak artık mümkün olamayacağından, onun yerine çeşitli yazışmalarla fay hatlarının taşınması (örneğin 20-30 km ötelenmesi) fikri “icat” ediliyor. Kazanın yeni bir kazan doğurduğu gibi parlak fikir de yeni bir parlak fikir doğuruyor. Bu parlak fikir de ne yazık ki deprem testinden geçemedi!
Bir diğer husus: Ülkemiz fay hatlarıyla çevrelenmiş bir deprem ülkesi olduğu için bu alanda üniversitelerde, araştırma merkezlerinde, enstitülerde, laboratuvarlarda pek çok değerli bilimsel ve teknolojik araştırma-geliştirme çalışmaları yapılmaktadır. Bu bilimsel faaliyetlerin pek çoğu uluslararası finansmanla desteklenmektedir. Ancak, deprem, her vakit sık sık karşılaşılan bir doğa olayı olmadığı için, sonuçlarının ne zaman alınacağı belli olmayan, “gelir getirici olmayan” bu araştırmalar için temin edilen “kaynaklar” pekâlâ başka “acil” ihtiyaçlar için tahsis edilebilir! Bu “parlak fikir” de deprem testinden geçemedi elbette. Geçemezdi de! Bu ders tekrarını biz 1999 depreminden sonra kurulan “Ulusal Deprem Konseyi”ni, “uygulama alanı kalmadığı” gerekçesiyle 2007’de lağvederek (ortadan kaldırarak) almıştık. Ziyanı yok, yine alırız. “Et tekrarül ahsen, velev kâne yüzseksen” (Yüzseksen kere de olsa tekrar iyidir)… Bunun daha anlaşılır olanı da var: “Benim oğlum binâ okur, döner döner yine okur”. “Binâ”, geçmişte medreselerde temel Arapça dersinde okunan üç kitaptan ikincisi.
1999 ile 2023 arasındaki bu tipik karşılaştırmaları yapmamın nedeni -bir nebze de olsa- bu depremden alacağımız derslerin, salt önceki derslerin bir tekrarı olmaması içindir. Yoksa araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur…