Herkes için Su:
“Suyun Değeri”
Orada birkaç güzel gün geçirdiğimden biliyorum: Brezilya’nın Rio de Janeiro’su hiç
kuşkusuz dünyanın harika şehirlerinden biridir. Rioluların deyimiyle “Cidade Maravilhosa”dır.
Atlas Okyanusunun kıyısındaki bu harika şehir 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma
Konferansına ev sahipliği yaptı. “Rio zirvesi” olarak da bilinen o konferansa 108’i devlet
başkanlığı düzeyinde olmak üzere 172 ülke katıldı. 3-14 Haziran tarihleri arasında 2 hafta süren
konferans boyunca çevre ve kalkınma adına pek çok şey konuşuldu, etkileri uzun yıllara yayılacak
önemli kararlar alındı. Konferansta, daha sonra “Rio Sözleşmeleri” olarak anılacak olan, üç
önemli sözleşme imzaya açıldı:
Onca “yoğun” gündem arasında Konferans, 22 Mart’ı Dünya Su Günü olarak ilan eder.
Karar, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın sonuç metni olan Gündem 21’de
yer alır. Amaç, tüm dünyada çeşitli yönleriyle su hakkında farkındalık ve bilinç oluşturmaktır.
Etkili bir farkındalık ve bilinç oluşturabilmek adına 22 Mart Dünya Su Günü 1995’ten beri her yıl
farklı bir ana tema odağında kutlanmakta. Bu yıl Dünya Su Günü “Suyun Değeri” ana teması
odağında kutlanıyor. Konu hiç kuşkusuz çeşitli yönleriyle pek çok etkinlikte ele alınacak,
araştırmalar yapılacak, yayınlar yapılacak.
Bugüne değin söylenenleri bir kenara koyacak olursak, günümüzün “eşitsiz dünyası”nda
ne anlam ifade eder “suyun değeri”? Daha önce de yazmıştım: Diğer doğal kaynaklar gibi su da
yeryüzünde eşitsiz dağılmıştır. Sermaye, petrol, nüfus, hastalık, mutluluk, iyilik, kötülük vb. nasıl
yeryüzünde eşitsiz dağılmışsa öyle. Herhangi bir dünya fiziki haritasını açıp baktığımızda
okyanusların kara parçalarını çepeçevre sardığını; nehirlerin çoğu zaman ülke sınırı tanımaksızın
kara parçaları arasından salına salına denizlere, denizlerin de okyanuslara aktığını görürüz.
Bir dönem "hava bedava, su bedava" denilirdi; "havadan sudan konuşmak" deyimi
yaygındı…Şimdi öyle mi: Hava da su da pahalı; havadan sudan konuşmak artık önemli. Suyun
önemi hiç kuşkusuz “ikame edilemezliğinden”, yerine başka bir "şey"in konulamazlığından
kaynaklanmakta. Alınıp satılır bir meta kapsamında "su ekonomisi" ile ilgili tartışmaları şimdilik
bir kenara bırakıp, suyun yaşam için, tüm canlılar için doğal bir kaynak olduğunu vurgulamak
sanırım en iyisi.
Her şeyi yerinden yurdundan ettiğimiz gibi nehir havzalarındaki suyu da yerinden
yurdundan ediyoruz. Yolundan saptırıp boruların içine hapsediyoruz. Birleşmiş Milletler, güvenli
içme suyuna erişimi “kullanıcının evine en fazla 1 kilometre mesafedeki bir kaynaktan kişi başına
günde en az 20 litre suya erişim” olarak tanımlamaktadır. Bugün gelişmekte olan ülkelerde 1
milyardan fazla kişi güvenli içme suyuna erişimden yoksundur. Bu yüzden de hastalanma ve
ölüm tehlikesiyle karşı karşıyadır! Bugün dünyada 2,5 milyara yakın insan temel sağlık
hizmetlerinden yoksundur! Ayrıca, “su zengini” ve “su yoksulu” olarak “sınıflandırılan” ülkeler
arasında bir gerçeklik olarak var olan su kullanım oranlarındaki büyük “eşitsizlik”, “ne yapalım su
kıt, herkese yetmiyor işte!” denilerek, “su kıtlığı” söylemleriyle asla perdelenmemelidir.
Bu yılki Dünya Su Gününün ana teması olan “Suyun Değeri” gerçekten bir anlam ifade
edecekse, öncelikle, güvenli içme suyuna erişemeyen 1 milyardan fazla insanı suyla
buluşturmakla işe başlamak gerekir. Gerçekçi stratejilerle suya erişimin önündeki “engeller”
aşama aşama kaldırılabilirse, en azından bu yönde Birleşmiş Milletler öncülüğünde dünya çapında
bir işbirliği ve dayanışma bilinci geliştirilebilirse gelecek için daha iyimser olabiliriz. Oysa,
yeryüzünde güvenli içme suyuna erişemeyen insan sayısı ve oranı azalmamakta, ne yazık ki her
geçen gün artmaktadır. Etkili önlemlerin alınmaması durumunda, güvenli içme suyuna
erişememe, buna bağlı olarak tetiklenebilecek salgın hastalık ve ölüm tehlikesi sorunlarının,
dünyanın çeşitli yerlerinde kitlesel ve trajik “insanlık durumlarına” dönüşebileceğini öngörmek
kâhinlik olmasa gerek!
Dünya çapında çeşitli yöntemlerle su kaynaklarının özelleştirilmesi yoksulların sağlıklı,
güvenli suya erişimini her geçen gün daha fazla sınırlamaktadır. Yoksullar gelirlerinin yaklaşık
yüzde 5-10’unu suya ödemektedir. En güvenilir olması gereken su şebekelerine olan güven
azalmakta, damacana ve pet şişelerde sunulan ambalajlı içme suyu tüketimi artmakta, daha
doğrusu insanlar ambalajlı su tüketimine adeta mecbur bırakılmaktadır.
Su hiç kuşkusuz yaşamsal bir değerdir. Yalnızca insanlar için değil, tüm canlılar ve
ekosistemler için yaşamsaldır. Bu yaşamsal değeri, “su ekonomisi”nin basit bir “girdi”sine
indirgemek, kısa vadede “yatırımcısına” bir “getiri” sağlayabilir belki ama uzun vadede tüm
insanlığa bedel ödetir! Benzer yaklaşımlar geçen yüzyılda “petrol savaşları”na yol açmıştı,
umarım bu yüzyılda insanlık bölgesel ya da küresel “su savaşları”yla yüzyüze kalmaz.
“Suyun Değeri” hiç kuşkusuz gelecek için umut vaat eden bir ana tema. Dünya barışına
da katkı sağlayacak olan bu güçlü temayı elbirliğiyle büyütmeliyiz. Yaşamın kaynağı olan su ile
barışsak; bu eşsiz, ikame edilemez değeri, “ihtiyaç”la sınırlı iktisadın dilinden kurtarıp, ait olduğu
alana, doğal hayata iade edebilsek ne güzel olur!