ibrahim@ibrahimberksoy.com.tr

'türkiye Yüzyılı'ndan 'yüzyılın Felaketi'ne-14
30 Mart 2023, Perşembe
'Türkiye Yüzyılı'ndan 'Yüzyılın Felaketi'ne-14
Deprem dersleri-Üstyapıdan sınıfta kalmak
'Türkiye Yüzyılı'ndan 'Yüzyılın Felaketi'ne-14

“Türkiye Yüzyılı”ndan “Yüzyılın Felaketi”ne…

“Kahramanmaraş Depremi” üzerine Düşünceler-14

Deprem Dersleri-Üstyapıdan sınıfta kalmak

1.

6 Şubatta sabaha karşı, ardından aynı gün öğle üzeri Kahramanmaraş’ta, sonrasında 20 Şubatta Hatay’da deprem gerçeğiyle acı bir biçimde yüzleşince açıkça anladık ki ülkemiz ne altyapısıyla ne de üstyapısıyla depreme hazır değil, hem de hiç hazır değil. Kahramanmaraş ve Hatay’da meydana gelen depremlerin 11 ilimizde son derece ağır yıkıcı etkisi oldu. Resmi kayıtlara geçtiği kadarıyla 50 binin üzerinde kişi bu depremlerde hayatını kaybetti. Çok sayıda bina ya yıkıldı ya ağır hasar gördü. Binalarla birlikte depremde hayati öneme sahip altyapı tesisleri de hasar gördü. Yaşadığımız depremin şokunu kısmen atlatmış görünsek de “olası depremler”in korkusuyla yaşıyoruz hâlâ. Örneğin başta İstanbul olmak üzere bütün bir Marmara bölgesi deyim yerindeyse diken üzerinde. Bölgeden “güvenli yerlere” büyük bir kaçış var. Bırakınız evleri, konutları, sanayi bölgelerindeki devasa işyerleri, fabrikalar bile Trakya’da kendilerine yer bakmaya başlamış durumda. İrili ufaklı her yeni deprem, sarsıntı endişeli bekleyişleri de beraberinde getiriyor.

Peki altyapı böylesine paramparça da üstyapı yerli yerinde mi? Ne gezer! Altyapı ne kadar çürükse üstyapı da o kadar çürük. Çünkü bu iki yapı birbirine göbekten bağlı.

Altyapı dediğimiz her gün yeniden yaşadığımız gündelik hayatın akışkanlığını sağlayan her şey. Üretim, tüketim, ulaşım, enerji, barınma, beslenme… Gündelik hayatta insanın kendisini gerçekleştirebilmesi için gerekli her türlü maddi faaliyetin temeli, esası… Altyapı dediğimiz şey bunlar. Depremde en can alıcı özellikleriyle varlığı ve gerekliliği hissedilen temel altyapı unsurları şunlardı: Yollar, tüneller, köprüler, havaalanları, limanlar, hastaneler, iletişim (internet, cep telefonu ile haberleşme vb.), okullar, çadırlar, geçici barınma merkezleri, seyyar hastaneler, temiz su, sıcak yemek…

Bir de üstyapı var. Daha doğrusu bir yerde altyapı varsa orada bir de üstyapı var. Üstyapı dediğimiz şey önce hayatın tüm maddi unsurlarını içeren altyapının karakteristik özelliklerine ve gereklerine uygun olarak toplumda bütün unsurlarıyla (kurum ve kuruluşlarıyla, prensipleriyle, moral değerleriyle vb.) ortaya çıkıp bir güzel yapılanıyor. Sonra da kendisini tüm toplum kesimlerine kabul ettirip hayatın tüm unsurlarını, yani altyapıyı, en ince ayrıntısına kadar kendi isterleri doğrultusunda “dizayn” edip sevk ve idare ediyor. Kısacası üstyapı dediğimiz şey, bütün altyapı unsurlarına anlam katan, onların işleyişini belirleyen, içinde yaşadığımız gündelik hayata yön veren her türlü yasa, yasak, kurum, kuruluş ve anlayıştır. Üstyapı dediğimiz şey gündelik hayatın altyapısı gibi elle tutulup gözle görülebilecek, ihtiyaç halinde kullanılabilecek somut unsurlar değildir. Alabildiğine soyuttur, gözle görülmez, elle tutulmaz, ancak, o yapıyı elinde bulunduran sizin bizim gibi insanlar tarafından sevk ve idare edilir.

En belirleyici üstyapı kurumu devletler ve o devletlere anlam kazandıran devlet felsefeleridir. Tarihin herhangi bir döneminde o devletleri sevk ve idare eden iktidarlar ve iktidar sahipleri -halk ile devlet arasında yasal bir toplumsal sözleşmeyi ifade eden anayasaların belirlediği sınırlar içerisinde- kendi felsefelerini devletin felsefesine dönüştürürler. Dolayısıyla üstyapının sağlam mı çürük mü olduğu sorusu mevcut iktidar sağlam mı çürük mü tartışmasından ayrı düşünülemez.

Depremde altyapımızın ne denli çürük ve kırılgan olduğunu hayat bize acı bir biçimde gösterdi. “Depremden sonra bütün unsurlarımızla derhal olay yerine intikal ettik, yaraları sarmaya derhal başladık” demek artık hem inandırıcı değil hem gerçekçi değil hem de bu beyanlar yıkıcı depremlerde altyapımızın ne denli kırılgan ve çürük olduğu gerçeğini değiştirmez. Peki aynı şey üstyapı kurumlarımız için de geçerli mi? Yani altyapı gibi üstyapımız da aynı ölçüde çürük ve kırılgan mı yoksa “bin yıllık devlet felsefemize” uygun olacak şekilde güçlü ve sarsılmaz mı?

 

2.

Fransız düşünür, sosyal antropolog, sosyolog Georges Balandier Sahnelenen İktidar (2021) adlı eserinde (İş Bankası Kültür Yayınları) tarih boyunca her devirde ve her coğrafyada rastlanabilecek tüm iktidar ve muhalefet biçimlerinin bir tür teatrallik barındırdığını, sahneleme sanatına has tekniklere başvurarak rıza ve dayanışma ürettiğini savunuyor. “Her toplumsal düzenin altında düzensizlik, her kurumun altında şiddet; her birliğin altında indirgenemez bir çokluk ve kaos yatar” der. Bir başka Fransız, ünlü romancı Honoré de Balzac da Eugenie Grandet (1833) adlı romanında bir yerde “Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir” der.

Yaşadığımız depremler odağında üstyapı kurumlarımızın acınacak haline (eskiler bu gibi durumlar için “halipürmelal” derdi) artık “klasikleşmiş”, alışkanlık haline getirilmiş tipik örnekler eşliğinde şöyle bir bakmak içinde bulunduğumuz vahim durumu anlamak için yararlı olabilir.

Örneğin imar afları… İmarsız, güvencesiz, kayıtsız, plansız, kontrolsüz yapıların tamamı, onların yolu, suyu, elektriği altyapıdır. O altyapı çürüktü, depremlere dayanıksızdı.  Pek çoğu yaşadığımız yıkıcı depremlerde çöktü, yıkıldı, un ufak oldu. İmar afları ise o çöken altyapının üstyapısıydı. Altyapıyla birlikte o da çöktü, yıkıldı, un ufak oldu. Bir farkla: Altyapının altında binlerce insanımız enkaz altında can verirken yıkılan üstyapının (imar afları) enkazı altında kimse kalmadı, ne ölen oldu, ne yaralanan! O üstyapının mimarları elini kolunu sallayarak aramızda dolaşıyor hâlâ! Oysa mimarı oldukları üstyapı, binlerce insanın enkaz altında can vermesine yol açtı. Üstyapı dediğiniz şey yasalardır, kurumlardır, o yasaları yapanlardır, o kurumları sevk ve idare edenlerdir.

Kayıtsız, düzensiz, kaçak yapılar depremlerde çöker de “fen ve sanat kaidelerine göre” imara açılmaması gereken tarım arazilerine yapılan evler, sanayi siteleri çökmez mi? Onlar da yıkılır, onlar da çöker. Kendileri çürük olduğu için değil, olmaması gerekene olur veren üstyapı kurumunun çürüklüğü, çürümüşlüğü yüzünden çöker bu devasa yapılar! “Kimsenin aklına ihtiyacım yok; ben bilir, ben yaparım” diyerek devlet çarkını işletme yetkisini elinde bulunduran üstyapı kurumunun sorumsuz iş ve işlemlerinden, depremlere, sel felaketlerine, salgınlara dayanıksızlığından, çürüklüğünden, çürümüşlüğünden dolayı çöker onca bina onca yapı depremde. Kısacası, üstyapı çürük ve çürümüş olduğu için çöker depremde binalar, apartmanlar, siteler, yollar, köprüler… Altyapıyı çürüten üstyapıdır.  

Altyapıyı çökerten üstyapının karar vericileri, sevk ve idare edicileri değişmedikçe ne altyapı düzeltilebilir ne de üstyapı! Değişim şart!

Örneğin Hatay Havalimanı… Hatay Havalimanı depremde hasar gördü. En kritik günlerde kullanılamadı. Sonra gece gündüz çalışılarak onarılıp yeniden hizmete açıldı. Hatay Havalimanı bir altyapı tesisiydi. Depremde hasar gördü. Zamanında tüm uyarılara rağmen yanlış bir yere yanlış bir proje olarak yapılmasına imkân sağlayan yapım ihalesi ise üstyapıydı. Üstyapı çürük olmasaydı Hatay Havalimanı depremde hasar görmezdi! Üstyapı kurumunun Hayat Havalimanını yapmaya nasıl karar verdiğinin ibretlik öyküsünü geçtiğimiz günlerde Deprem Araştırma Komisyon Başkanı, Orman ve Su İşleri eski bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu veciz bir biçimde şu şekilde açıkladı: “Hatay Havalimanı konusunda ben bakanken Hatay Devlet Su İşleri'nden (DSİ) görüş istendi. Esasen biz de burada havaalanı yapılmasının uygun olmadığını belirtmiştik, onu da açıkça ifade edeyim. Ama Antakya'dan 'Biz İskenderun tarafına havaalanı istemiyoruz, bu tarafa istiyoruz' diye çok büyük bir baskı geldi. Dolayısıyla sosyal baskı neticesinde oraya havaalanı yapıldı. Burası taşkına maruz kalabilir diye DSİ tarafından bazı kanallar da açıldı. Özellikle yağışın havaalanına intikal etmemesi için bunların, etraftaki gerekli ıslahların tekrar bir kontrol edilmesi gerektiği kanaatindeyim." “Sosyal baskı neticesinde” olmadık bir yere olmadık bir biçimde havalimanı yapmaya karar veren üstyapı çürük olunca, yapılan altyapı da çürük oluyor. Ama bir farkla: Altyapıdaki çürüklük hayati öneme sahip ilk birkaç günde kurtarılmayı bekleyen binlerce insanı enkaz altında öylece çaresiz bırakırken üstyapıdaki çürüklüğün enkazı altında kalan kimse olmadı. Her şey yerli yerinde!

Altyapıyı çökerten üstyapının karar vericileri, sevk ve idare edicileri değişmedikçe ne altyapı düzeltilebilir ne de üstyapı! Değişim şart!

Yaraları hızla sarıyoruz diye orada burada hesapsız, kitapsız, alelacele temel atma yarışına girmiş durumda üstyapıyı belirleyen iktidar sahipleri. İşi “temsili temel atma törenleri”ne kadar vardırdılar. Ülkenin cumhurbaşkanına “temsili temel atma töreni” düzenletmek, törende “temsili” konuşma yaptırmak, mikserden “temsili” olarak hazır beton döktürmek ve bunu yakın plan görüntülerle televizyon kanallarından naklen halka izlettirmek, sonra da birkaç metrekarelik o “mizansen”i TIR’a yükleyip başka bir temel atma töreni alanına götürmek üstyapıdaki çürümenin yakın zamandaki en trajikomik örneklerinden biridir. Bu durum kamuoyunda eleştiri konusu olunca eleştirilere verilen yanıt da haliyle ayrı bir eleştiri konusu oldu. Hatay’da Defne Devlet Hastanesi’nin temel atma töreni görüntüleriyle ilgili olarak AKP Grup Başkanvekili Yılmaz Tunç dedi ki: "Defne Devlet Hastanesi temel atma törenindeki görüntü temsili bir görüntüdür. Şu anda Defne'ye giderseniz, gece gündüz hastane inşaatının devam ettiğini göreceksiniz." Depremin ağır enkazı altındayken “temsili görüntü” de neyin nesi? Doğru dürüst “sahicisi”ni yapmak varken “temsili”sini icat etmek elbette akla ziyan, ama; yol açtığı yıkıma bakılacak olursa, “ama”sı ver işte!

Altyapıyı çökerten üstyapının karar vericileri, sevk ve idare edicileri değişmedikçe ne altyapı düzeltilebilir ne de üstyapı! Değişim şart!

Özetle; altyapı (millet), yıllar yılı üstünde taşıdığı üstyapıyı (iktidar) silkeleyip üzerinden atmadıkça; hem kendisini hem de başının üstünde taşıdığı üstyapıyı değiştirip dönüştürmedikçe ne baharı görebilir, ne yazı. Görüp göreceği hep kış olur, karakış! Oysa önümüz bahar… 

Yazı ve yayınlara ulaşmak için...