“Türkiye Yüzyılı”ndan “Yüzyılın Felaketi”ne…
(Bölüm 2: 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 "Van" Depremleri)
1.
23 Ekim 2011 günü saat 13.41’de Van’da Richter ölçeğine göre 6,6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Deprem 25 saniye sürdü. Daha sonra depremin büyüklüğü Kandilli Rasathanesi tarafından 7,2 olarak düzeltildi. Deprem Hâkkari, Ağrı, Iğdır, Erzurum, Kars, Bingöl, Muş, Bitlis, Siirt, Batman, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa gibi illerin yanı sıra İran ve Kuzey Irak'ta da hissedildi. Deprem, Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu'da meydana gelen en büyük depremlerden biri olarak kayıtlara geçti. Ardından 9 Kasım 2011’de Van’da bir deprem daha meydana geldi.
Bu iki depremde toplam 644 kişi hayatını kaybetti. 252 kişi arama kurtarma çalışmaları sonucu enkazdan yaralı olarak kurtarıldı. Depremlerde 1.966 kişi yaralandı.
Depremlerden yaklaşık 700 bin vatandaş doğrudan etkilenirken 200'e yakın köy hasar gördü.
23 Ekimdeki ilk depremin ardından yapılan resmi açıklamada depremde 2 bin 262 binanın yıkıldığı bildirildi. 10.621 binanın incelendiği; 5 bin 739 binanın hasarlı ve oturulamaz, 4 bin 882 binanın ise hasarlı ancak oturulabilir olduğu belirtildi.
Depremin ardından Erciş Kaymakamı başkanlığında kriz masası oluşturuldu. Şehir merkezi ve Erciş'te yüzlerce binanın çöktüğü, köylerdeki evlerin yıkıldığı depremlerin ardından başlatılan arama kurtarma çalışmalarıyla binaların enkazında kalanların kurtarılması için yoğun çaba sarf edildi.
O dönemde Kızılay tarafından yapılan açıklamada, bölgedeki kan merkezlerinin yaralılar için gerekli kanı ulaştırma çalışmalarına başladığı ve bölgede arama kurtarma ekibi, iş makinesi ve içme suyu ihtiyacı bulunduğu belirtildi. Yardım malzemelerinin bölgeye ulaştırılması için tüm hazırlıklar yapıldı. Ankara’daki Kızılay Afet Operasyon Merkezi’nde bir kriz masası oluşturuldu ve en çok ihtiyaç duyulan malzemeler kamuoyu ile paylaşıldı.
Depremden hemen sonra yaklaşık iki saat içerisinde, saat 15.30 sularında, enkazdan çıkarılan yaralılar hastanelere ulaştırılmaya başlandı. Muradiye Devlet Hastanesi tedbir amacıyla boşaltılırken, il merkezinde jandarma ve çevik kuvvet ekipleri, hasarlı bina veya enkaza vatandaşların girmesini engellemek için güvenlik önlemleri aldı. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde artçı sarsıntıların devam etmesi nedeniyle hastalar bahçeye taşındı.
Acil sağlık hizmetleri ve polisin telefon santralleri, kısa mesaj servisine açıldı. Güvenlik nedeniyle önemli bir alana doğalgaz verilememesi nedeniyle bölgeye kömür sevkiyatı başlatıldı.
Genelkurmay Başkanlığı'nın Ankara Güvercinlik Askeri Havaalanı'ndaki iki, Diyarbakır'daki bir uçağı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın koordinasyonunda tıbbi yardım ile arama kurtarma malzeme ve personeli taşıdı. Ayrıca, Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan bir Doğal Afet Arama Kurtarma (DAK) Taburu ve Jandarma Genel Komutanlığından bir Jandarma Özel Arama Kurtarma (JÖAK) Taburu deprem bölgesine gönderildi. Bu yardım faaliyetlerine ilave olarak; iki tabur ile Van'da arama-kurtarma ve çadır kurma faaliyetleri; dört Doğal Afet Yardım Taburu ile Erciş bölgesinde arama-kurtarma faaliyetleri başlatıldı. Van ve Erciş bölgesine depremden hemen bir gün sonra, 24 Ekim 2011 günü, beş tabur daha sevk edildi. Çalışmalara destek vermek üzere toplam sekiz uçak ve yedi helikopter, bu çalışmalarda kullanıldı. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı'na bağlı Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri de bölgeye gönderildi. AKUT Arama Kurtarma Derneği; 16 ekipten 194 personel ve 6 arama-kurtarma köpeği ile arama kurtarma çalışmalarına katıldı.
Depremden sonra ilk uluslararası yardım Azerbaycan'dan geldi. Azerbaycan, deprem bölgesine üç uçakla ilk yardım ekibi ve malzemesi gönderdi. 24 Ekim günü sabah saatlerinde Azerbaycan ve İran'dan gelen toplam 300 arama-kurtarma personeli çalışmalara katıldı.
24 Ekim 2011 gecesi, saat 00.30'a kadar afet bölgesine toplam 1584 arama kurtarma personeli, 491 sağlık personeli, 10 arama köpeği, 256 iş makinesi ve araç, 7'si hava ambulansı olmak üzere 75 ambulans, 20 jeneratör, 95 seyyar tuvalet, 2546 çadır, 7648 battaniye, 1120 gıda paketi, 10.040 gıda kolisi ve 500 kumanya gönderildi.
24 Ekim günü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı tarafından bir yardım kampanyası oluşturuldu ve banka hesap numaraları kamuoyuna duyuruldu.
Deprem bölgesinde çadır ve yardım malzemelerinin dağıtımı sırasında meydana gelen aksaklıklar nedeniyle izdiham oluştu. Bölgedeki askerlerin havaya ateş açmalarına rağmen vatandaşlar çadırları ve yardım malzemelerini araçtan indirip taşımaya başladılar.
Van Valiliği'ne 3.000.000 TL (Üç milyon Türk lirası) acil yardım ödeneği gönderildi. O dönemde 1 Amerikan Doları 1.83 Türk Lirası kadardı. Bakanlar Kurulu'nda alınan karar ile depremden etkilenen esnafın Halk Bankası'na, çiftçilerin de Ziraat Bankası'na mevcut borçları faizsiz olarak 1 yıl ertelendi. Depremden iki gün sonra, 25 Ekim tarihinde hükûmet, 30'dan fazla ülkeden çadır ve prefabrik konut yardımı talep etti.
Deprem haberinin dünyada duyulmasının ardından uluslararası kuruluşlardan Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve NATO ile Almanya, ABD, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Ermenistan, Fransa, Irak, İsrail, Kosova, KKTC, Mısır, Pakistan, Yunanistan, İngiltere, Polonya, Macaristan ve İsviçre'nin yetkilileri; başsağlığı mesajlarını ve büyük bir kısmı, talep edildiği takdirde yardıma hazır olduklarını ilettiler. 23 Ekim'de Dışişleri Bakanlığı, kendileri istemeden yardıma gelen Azerbaycan, Bulgaristan ve İran dışında yapılan tüm yardım tekliflerinin reddedildiğini açıkladı.
Google arama motoru, daha önce Haiti ve Japonya depreminde kullanıma açtığı "kişi bulucu" uygulamasını Van'daki deprem için Türkçe olarak hizmete sundu. Uygulama; Türkiye'de yakınlarına ulaşamayan kişilerin, ilgili sayfaya girip aradıkları kişinin ismini yazdıklarında, varsa o kişinin durumuyla ilgili kayıtlara ve geçmiş bilgilere ulaşmasına olanak sağladı. Sistem, bu iki bilgiyi birbiriyle eşleştirerek felaket bölgesinde bulunan kişilerle onları arayanların birbirinden haberdar olmasını sağladı.
Enkaz altında yakınları olanlar; bilgi ve gelişmeleri, yakınlarının kendilerine cep telefonlarıyla yolladıkları mesajları, Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinden ilgili kurum ve kuruluşlara iletti. Ayrıca bu siteler üzerinden bağış kampanyaları organize edildi.
9 Kasım günü akşam saatlerinde Van’ın Edremit ilçesinde 5.6 büyüklüğünde meydana gelen ikinci deprem, kentte 25 binanın daha yıkılmasına yol açtı. Bu depremde de ölüm ve yaralanmalar oldu. Meydana gelen bu ikinci depremde 40 kişi hayatını kaybetti. Kısa süre sonra Kandilli Rasathanesi Ulusal Deprem İzleme Merkezi Müdürü tarafından bu depremin artçı değil, önceki depremin etkisiyle meydana geldiği değerlendirilen yeni bir deprem olduğu açıklandı.
Bir ay gibi kısa sürede depremzedeler için inşa edilecek konutların yapımına başlandığı kentte evi ağır hasar gören ya da yıkılanlara kalıcı konutlar sağlamak için temeli atılan binaların yapımına hava sıcaklığı sıfırın altında 30 dereceye kadar düşmesine rağmen devam edildi.
AFAD’ın yaptığı çalışmalara göre depremde 31 bin 870 konut, 8 bin 849 iş yeri ile 9 bin 602 ahırın ağır hasar gördü. 18 bin 181 konut da orta hasarlı olarak belirlendi.
Depremden sonraki ilk yıllarda 139 iş merkezi, 17 okul, 33 cami, 9 alışveriş merkezi ve üç bin 194 ahır yapıldı.
2.
Depremin üzerinden geçen 10 yıllık süreçte merkez Edremit, İpekyolu, Tuşba ve Erciş ilçelerinde 17 bin 489 konut TOKİ tarafından yapılarak depremzedelere teslim edildi. Büyükşehir Yasasıyla mahalle statüsüne geçen köylerde de 8 bin 500 konut tamamlanarak hak sahiplerinin hizmetine sunuldu.
Depremin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra Van Valiliği tarafından yapılan açıklamada; “Kısa sürede 35 noktada 79 bin kişilik çadır kentler kuruldu. Peşinde konteyner kentler inşa edildi. Kısa sürede 17 bin 489 konut yapıldı. Birçok yerin alt yapısı tamamlandı. Van, deprem öncesinden daha iyi bir konumda. Yaralarımızın sarılmasında bütün devlet imkânları seferber edildi" denildi.
644 kişini kişinin öldüğü, 1.966 kişinin yaralandığı, 31 bin 870 konut, 8 bin 849 iş yeri ile 9 bin 602 ahırın ağır hasar gördüğü, 18 bin 181 konutun da orta hasarlı olduğu, yaklaşık 700 bin vatandaşın doğrudan etkilendiği bir depremde valiliğin net bir açıklama olmamakla birlikte “Birçok yerin alt yapısı tamamlandı. Van, deprem öncesinden daha iyi bir konumda. Yaralarımızın sarılmasında bütün devlet imkânları seferber edildi" şeklinde, kimseyi tatmin etmeyen, her şeyi toz pembe göstermeye çalışan “idare-i maslahatçı” gayretkeş bir açıklama yapması için bile aradan tam 10 yıl geçmesi gerekti. 6 ve 20 Şubattaki Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin büyüklüğü, geride bıraktığı 50 binden fazla ölü ve 100 binden fazla yaralı, depremden doğrudan etkilenen 13,5 milyonu aşkın kişi, depremin kapsadığı geniş coğrafi alan dikkate alındığında böylesi “gayretkeş” bir resmi açıklama için kaç yıl geçmesi gerektiğini artık siz düşünün…
2011’de Van’da birbiri ardına meydana gelen depremlerin 10. yıldönümü olması dolayısıyla çeşitli kesimler yapılanlarıyla, yapılamayanlarla deprem sonrası kentteki durumla ilgili açıklamalarda bulundular.
Van İnşaat Mühendisleri Odası (İMO), deprem sonrası hasar gören birçok binanın yıktırılmak yerine güçlendirildiğini bildirdi. Oda tarafından yapılan açıklamada; "Yıkım sonrası yeniden inşanın çok pahalı olması nedeniyle binalar güçlendirildi. Bunun sonuçları, 9 Kasım’da yaşanan ikinci depremde binaların çoğunun yıkılması oldu. Bayram Oteli en öne çıkan binaydı. Hasarlı olmasına rağmen az hasarlı gibi gösterildi ve sonraki depremde yıkıldı" denildi.
Oda tarafından yapılan açıklamada; deprem sonrası yeni bir imar planının yapıldığını ancak yapılan planın yanlış olduğuna da dikkat çekildi: "Yanlış bölgelere yanlış kat sayısı, yanlış zeminlere yanlış yapılar, olası bir depremde yanlış sonuçlar görmemize sebep olacak. Sadece Van değil, Türkiye genelinde imar planları yanlış yapılıyor. Yapılan projeleri para karşılığında denetleyen firmalar bulunuyor. Bu nedenle de doğru bir sonuç alınamıyor. Bu tür uygulamalar ilerleyen süreçlerde olası afetlere, daha çok binanın yıkılmasına neden olacak."
Van İnşaat Mühendisleri Odası yönetimi, Türkiye’de depremlerden ders çıkartılmadığı tespitinden hareketle deprem sonrasında şu gözlemleri kayda geçirmiş: "Deprem sonrası kaos yaşandı. Şehirde elektrik, su yoktu. İnsanların barınma sorunları oluştu. Kış aylarında yaşanmış olması daha büyük sorunlar yaşattı. O zamanlar gördük ki hükümetin ve yerel yönetimlerin kaosu yönetme planı yoktu. İnsanlar toplanma alanı olmadığı için hasarlı binaların önünde ve içinde kalmaya devam etti. Depremden sonra insanların acil ihtiyaçları karşılanamadı. Doğru yöntem uygulansaydı acılar yaşanmazdı. Depremden sonra insanların yapı ihtiyacı oldu. Bu yapılar doğru planlanmadı, dağ başlarında beton yığını olarak yapıldı. İnsanların yaşamına ve kültürüne uygun yapılmadı. Şu an bir deprem yaşansa yine aynı şeyler yaşanır. Depremin ardından belli bir süre sonra hayat normale dönmesi gerekiyor. Ancak aradan geçen 11 yılda halen bazı deprem mağdurları konteynerlerde yaşıyor."
Depremin 10. yılında konteynerlerde yaşayan ailelerden biriyle yapılan röportajda depremzede gazetecilere kış aylarında sık sık yaşanan elektrik kesintilerinin kendilerini çok zorladığını ifade etmiş: "Elektrik gittiği zaman soğuk nedeniyle kalkıp, ortalıkta geziyoruz. Ekonomik koşullar nedeniyle de burada kalmaya devam ediyoruz." Okuduğum röportajda, depremzede, deprem sonrası devletin yaptığı konutlar için başvuruda bulunduğunu, başvurusunun onaylandığı ancak daha sonra kendisine ev verilmediğini söylüyor: "Gerekçe olarak 'maddi durumun yok' dediler. Evleri bizlere değil, zenginlere verdiler. Şuan hurdacılık yapıyorum. Sabahtan akşama kadar çöpün içindeyim. Pet ve metal topluyorum. Bir ekmek 3 buçuk liraya çıkmış onu da alamaz hale geldik. İki çocuğum var, maddi durumumuz olmadığı için okuldan almak zorunda kaldım. Bir çare bulunmasını istiyorum."
Depremin 10. yıldönümü dolayısıyla yapılan hatırlatmalarda ağırlıklı olarak şu hususlara yer verilmiş: Deprem sonrası barınma, sağlık, gıda ve benzeri temel ihtiyaçlar aylarca karşılanmadı. Birçok aile kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldı. Bazı aileler ise aylar sonra Tuşba ilçesinde kurulan konteyner kente yerleştirildi. Ancak buraya yerleştirilen ailelerin yaşadıkları sorunlar çözülmedi. Şu an yaklaşık 60 ailenin yaşadığı konteyner kenti, yolların yapılmaması nedeniyle yaz aylarında toz içinde kalıyor. Ayrıca her yağış sonrası yollar ve konteynerler çamur içinde kalıyor. Aradan uzun süre geçmesi nedeniyle bazı konteynerler çürümeye başladı. Aileler, çürüyen kısımları tenekelerle kapatmak zorunda kaldı. Sık sık yaşanan elektrik kesintileri ile konteynerlerin küçük olması da aileleri zorlayan sorunların başında geliyor.
Depremin yaşandığı 2011 yılından beri on yıldır konteyner kentinde yaşayan bir depremzede, gazetecilere, mecbur oldukları için konteynerde kaldıklarını ifade etmiş. Özellikle kış aylarında yaşadıkları zorluklara dikkat çeken depremzede, gazetecilere "Su ve elektrik var ancak kışın büyük zorluklar yaşıyoruz. Sadece elektrik sobasını kullanabiliyoruz. Elektrik gittiğinde başka bir alternatifimiz kalmıyor. Deprem sonrası kimse ne aradı ne sordu. Yarın öbür gün ‘buradan çıkın’ dediklerinde nereye gideceğiz bilmiyoruz. Gidecek bir yerimiz olmaması nedeniyle 11 yıldır bu rezaletin içindeyiz” diye konuşmuş.
Bunlar depremzedelerin anlattıkları. Bir de AFAD’ın depremden sonra yaptığı tam 104 sayfalık bir “özdeğerlendirme” ya da “özeleştiri” raporu var. Her deprem sonrası yazılabilecek “kes-kopyala-yapıştır” kabilinden bir rapor. Dönemin AFAD başkanı, cumhurbaşkanı hükümet sistemine geçildikten sonra da cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay söz konusu rapora “veciz” bir önsöz yazmış. Şu ifadeler o önsözden: “Raporda yer alan bilgi ve değerlendirmeler ileriki dönemlerde gerçekleştireceğimiz çalışmalarımıza da ışık tutacaktır.” Fuat Oktay son derece “ileri görüşlü” bir önsöz yazmış. Zira bu satırların aynısını “kes-kopyala-yapıştır”la Kahramanmaraş ve Hatay depremleri sonrasında yazılacak AFAD raporlarında da kullanmak mümkün.
Raporda Van depremi özelinde AFAD’ın eksiklikleri, yetersizlikleri bizzat AFAD tarafından bir bir sıralanmış. Şöyle ki:
“1- Bölgeye giden ilk uçaklara önem derecesine bakılmadan tüm personel bindirildi.
2- Bölgeye giden ekiplerin enkazlara yönlendirilmesinde sıkıntılar yaşandı.
3- Köpekli arama/kurtarma çalışmalarında, operasyon bölgesinde veteriner hekimler ve ilgili tıbbi malzeme yoktu.
4- Çadır ve gıda dağıtımında güvenlik boşluğundan kaynaklı olarak sistemik problemler ortaya çıktı; ihtiyaç sahiplerine çadır ulaştırmada gecikildi.
5- Çadırkentler için kurulacak alanlar önceden bilinmiyordu.
6- Gelen yardımların depolanacağı alanlar tespit edilmemişti.
7- Depo alanında tasnif ve dağıtım yapacak personel eksikti.
8- Çadırların bir kısmı mevsim koşullarına uygun değildi.
9- Depremle birlikte cep telefonu iletişiminin kesilmesi nedeniyle bazı koordinasyon problemleri yaşandı.
10- Uygulanabilir “İl ve İlçe Afet ve Acil Durum Planları” yoktu veya mevcutları yetersiz kaldı.
11- Yetersiz güvenlik önlemleri nedeniyle zaman zaman adli vakalar (hırsızlık vb.) meydana geldi.
12- Göç nedeniyle küçük esnaf personel istihdam edemedi ve müşteri kaybı nedeniyle ekonomik açıdan sıkıntı yaşandı.
13- Yetersiz adres bilgisi ve şehrin terk edilmesi nedeniyle sigortalılar ile irtibat sorunu yaşandı.
14- Basına yapılan açıklamalar halk üzerinde olumsuz etki yarattı.
15- Geciken eğitimden dolayı çocuklarda hayatın normal seyrinde devam ettiği bilinci zayıfladı.”
Özetle; depremin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra manzara-i umumiye şöyle:
Depremin üzerinden geçen süreçte Erciş, Edremit, Kalecik, Kevenli, Bostaniçi ve Toprakkale’de 15 binden fazla konut yapıldı. 70 ila 80 metrekare arasında yapılan konutlar depremzedelere 65 bin TL ila 80 bin TL arasında bir fiyata mal edildi. Bu konutlara yerleşen depremzedeler, 2017’den sonra ödeme yapmaya başladı. Ancak aylık taksitleri ödeyemeyen birçok depremzedenin resmi olarak devrini yapamadığı konutları fiili olarak satmak zorunda kaldığı da zaman zaman kamuoyuna yansıdı.
Depremin ardından yapılan hasar tespit çalışmalarıyla beraber Van merkez ve Erciş ilçesinde 31 bin 870 konut, 8 bin 849 iş yeri ile 9 bin 602 ahırın ağır hasar gördüğü tespit edildi. Kentteki 18 bin 181 konut da orta hasarlı olarak belirlenmişti. Kentteki hasarlı yapıların veya metruk binaların yıkım işlemi 6 Şubat’ta yaşanan ve 11 ili etkileyen depremlerin ardından yoğunlaşmaya başladı. Şu sıralar kentin birçok noktasındaki eski yapıların yıkım çalışmaları sürüyor.
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Van Şubesi hasar tespiti çalışmalarının teknik olarak usulüne uygun bir şekilde yapılmadığını belirterek şu tespitlerde bulunmuş: “Depremin ardından tespit edilen 12 bin hasarlı yapı vardı. Bunlar ağır ve orta hasarlı yapılardı. İkisini aynı kategoride değerlendirmek lazım. Orta hasarlı yapılara bir yıl içinde müdahale etmediğinde ağır hasar halini alıyor çünkü. Bu yapıların ivedi bir şekilde yıkılması veya dönüştürülmesi lazımdı. Bu adımdan sonra gerekli jeolojik çalışmalardan sonra yeni bir yapılaşmaya gidilebilirdi. Ama maalesef tespit edilen yapıların büyük bir bölümü yıkılmadığı gibi ciddi bir etüt çalışması da yapılmadı.”
Bunlara ek olarak İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Van Şubesi şu tespitlerde de bulunmuş:
“Eğer zemin etüt çalışması yapılmış olsaydı, 2011 yılında yaşanan depremin tetiklediği fay hattının üzerinde veya yakınlarında imar çalışması yapılmazdı. Ya bu fay hattından bihaberdirler ya da göz ardı ediyorlar. Bu durum, olası bir deprem için ölüme davetiye çıkarmaktır. Konutlar yapılıyor şu an. Fay hattının geçtiği veya stres biriktirdiği yerde imar yapmak büyük tehdit. Tren yolunu takip eden ve Asya ile Arap levhası arasında sıkışan bir fay hattı bu. Bu bir gün deprem üretecektir. 2011 yılındaki depremin şiddetinden daha fazla bir şiddetle deprem olabilir. Bir önceki fay hattı kent merkezinden uzaktı diye fazla yıkım olmadı ama merkeze çok yakın bir yerde. Burada bir deprem olsa mevcut yapı stokunun yarısından fazlasını yıkacak.”
Depremden sonra, kentteki hasarlı veya eski binalar hakkında denetimsizlik ve göz yumma hali dile getirilmiş . 2018’de uygulanan “imar barışı”nın da kaçak yapılaşmaya, dolayısıyla faciaya davetiye çıkardığı belirtilmiş:
“Kentteki birçok yapı metruk yapıdadır ve ömrünü tamamlamıştır. Ancak dönüşüme tâbi tutulması gereken bu yapılar göz ardı ediliyor, çünkü rant teşkil etmiyor kimileri için. Ya da malikleri bu şekilde değerlendirmek istemiyor. Yetkililer de buna göz yumuyor. Yasalara, mevzuatlara uygun hareket edilmiyor.”
“Depremden sonra kentteki kaçak yapılara, kaçak katlara ilişkin 2018 yılında uygulanan imar barışı da ayrı bir facia. Bununla birçok programsız ve kaçak yapı aklandı. Bunların çoğu kentte büyük bir tehdit. Bu süreç 2018 yılından sonra da devam etti. Daha doğrusu bir umut yarattı çünkü önlem yok, ‘yapı kaçak da olsa kullanırım, nasıl olsa af gelecek’ dedi herkes. Bugüne kadar bir yapı kaçak diye mühürlendiğini duydunuz mu? Hala kent merkezinde onlarca kaçak yapı var ve içinde insanlar yaşıyor.”
Bir de göstermelik yapı denetimleri var. Bu hususta da şu tespitler yapılmış:
“Belediyelerde yeterli düzeyde mekanizma yok. Eskiden dosyalar odamıza gelirdi, biz incelerdik. Kayyumla beraber protokollerimiz durduruldu ve projeler bize gelmez oldu. Şu an belediyeler projeleri nasıl ruhsatlandırıyor, bilmiyoruz. Uygulama kısmında ise kontrol mekanizması olan yapı denetimleridir, bular da özel firmalardır. İki tane iş adamı veya şirket arasında bir kontrol sisteminden söz ediyoruz. Buradaki durumu denetleyecek kurum kim? Vicdanlarına kalmış artık. Kamu gücü, burada denetleyici olmalı. Her depremden sonra birkaç müteahhitti cezaevine koymak çözüm değil.”
Depremden sonra kentin birkaç noktasına depremzedelere tahsis edilmek üzere toplu konutlar inşa edildi. Toplu Konut İdaresi (TOKİ) eliyle yapılan bu konutlarla ilgili olarak da şu tespitlere yer verilmiş:
“Bu işler teknik ve bilimsel mesai istiyor. Güvenlikli (güvenli), ekonomik ve estetik (çevreyle uyumlu) olmak gibi kıstaslara uyulmuyor. Bu evler inşa edilirken halkın sırtına külfet olarak bindirildi. Depremde evini, iş yerini kaybeden vatandaşa konut üreteceksin ve bunu vatandaşın sırtına bindireceksin. Sosyal devlet anlayışına uymuyor bu. Dolayısıyla birçok vatandaş yapının ödemeleri bitmeden ya satmaya çalışıyor ya da yasal olmayan yollarla birbirlerine devrediyorlar. Bakıyorsun ki; ev asıl ihtiyacı olanın elinden çıkarak başkasının elinde ticari bir yapıya dönmüş. Evinden olan kişi bu sefer ne yapıyor; kentteki metruk yapılara geçiyor. Ya da prefabrik evlere yerleşiyorlar. Çözümün denetlenmesi yok, bunun için bu kaos var. TMMOB, kentte depreme dönük yapılan tüm çalışma süreçlerinin dışında tutuluyor. Yaşanan kentleşmenin güvenlikli (güvenli), ekonomik ve estetik (çevreyle uyumlu) olması yerine belli bir sermaye grubuna dönük dizayn ediliyor. Bugün belediye kamu arazisini satıyor. Neden vatandaşına konut yapmıyorsun, barınma ihtiyacı olan vatandaşa güvenli sürdürülebilir konutlar yap. Bu konu neden gündemde yok?”
3.
2011’de Van’da yaşanan depremlerde evleri yıkılan depremzedelerin bir kısmı çadırlarda, bir kısmı konteynerlerde, bir kısmı ise prefabrik evlerde yaşamaya başlamıştı. Bir kısmı da Van’dan ayrılıp çeşitli kentlerdeki kamu misafirhanelerine yerleştirilmişti.
Sene 2023. Bu yıl itibariyle Van’da yaşanan depremlerin üzerinden tam 12 yıl geçti. Geçen bunca yıla rağmen kentte hâlâ prefabrik evlerde yaşayan çaresiz aileler var.
O depremde evlerini kaybeden yurttaşlar bugün itibariyle ya göç etti ya da depremzedeler için yapılan konutlara yerleştirildi. Ancak, merkez Tuşba ilçesine bağlı Seyrantepe mahallesinde bulunan ve geçici bir süreliğine kurulan 120 prefabrik evde hâlâ 72 aile yaşıyor. Bu aileler arasında Suriyeli ve sonradan kente taşınanlar olsa da büyük çoğunluğu depremde evleri yıkılanlar.
Buradaki ailelerin çoğu dar gelirli ve günübirlik işlerde çalışarak yaşamını sürdürüyor. Zamanla nüfusları artan aileler iki bölmeli prefabrik evlerin önüne veya kenarına briketlerle ek yapılar yaparak evlerini daha yaşanılır kılmaya çalışmış. Burada kalan aileler, çaresizlik ve kimsesizlikten şikâyetçi. Depremin meydana geldiği 2011 yılından beri bu prefabriklerden birinde kalan beş çocuk annesi bir depremzede gazetecilere şunları söylemiş:
“Eşim kâğıt toplayıcılığı yapıyor. Evim yıkıldı. Tapumu da aldım birçok yere gittim, kimse yardım etmedi. Tüm komşularım aynı durumda. Ellerini vicdanlarına koysun, kim burada bu çamurda yaşayabilir? Çocuklarım büyüdü, arkadaşlarını eve getirmek istiyorlar, ders çalışamıyorlar. Rutubet var. Bazen fare giriyor bazen kurbağalar. Eve misafir davet edemiyoruz. Çok dar, mutfak bile yok doğru dürüst. Hepimizin aboneliğini yapmışlar, faturaları da ödüyoruz. Elektrikli sobalarla ısınıyoruz. Yıllardır buradayız kimse halimizi sormuyor.”
Prefabrik evlerde eşi ile beraber kalan 66 yaşındaki bir başka kadın depremzede ise şunları söylemiş:
“Van depremi olduğundan beri buradayız. Kaç yıl oldu deprem olalı? Biz kiradaydık. Yıkımdan dolayı buraya geldik. Valla bazen su az geliyor ama elektrik şimdilik iyi. Yalan söyleyemem, Allah bizi imansız bırakmasın, hepsi yalan anne kurban…”
4.
2011 yılındaki Van depremini sabrınıza sığınarak burada uzun uzadıya anımsatmamın sebebi şu:
2023 yılının Şubat ayında Kahramanmaraş ve Hatay’da meydana gelen deprem fırtınalarının üzerinden henüz 5 ay bile geçmedi. Acı taze ve derin. Zamanla çoğu şey unutulacak, yapılacak işler zamana yayılacak. Bugün “öncelikli işimiz” denilen deprem sonrası imar çalışmalarının yerini başka öncelikler alacak. Doğrudan ya da dolaylı olarak depremden etkilenen 13,5 milyon vatandaşımızın depremden sonra geçireceği “zor yıllar”a bugünden hazırlıklı olması gerek. 2011 yılında Van’da meydana gelen depremlerde yaraların sarılması on yılı buldu. Hatta daha da fazla. Bugün bile Van’da yaralar tam olarak sarılabilmiş değil. Büyüklük ve etki alanı bakımından Van depremiyle kıyas dahi kabul etmeyecek büyüklükteki Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinin yaralarının öyle bir yılda, birkaç yılda sarılacağını söylemek halka düpedüz yalan söylemektir. Van’da on yılda sarılamayan yara Kahramanmaraş’ta, Hatay’da, Gaziantep’te, Adıyaman’da ve depremden etkilenen diğer illerde bir yıl içinde mi sarılacak? Enkaz alanları “hızla” şantiye alanlarına dönüştürülünce yaralar sarılmış mı olacak?
Biliyorum, şu an acılar henüz taze. Umutsuz, çaresiz pek çok depremzede var. Onlara erişilebilir, gerçekçi bir gelecek hazırlamak toplum olarak hepimizin görevi. Toplumsal dayanışma da bunu gerektirir. Ancak, ne olursa olsun, ateş öncelikle düştüğü yeri yakar. Bu “ateş” de zamanla küllenecek, bu dayanılmaz acının yerini başka acılar alacak. Zaman içinde yaralar bir ölçüde sarılacak belki; ama aradan kaç on yıl geçecek, belli değil…
Bilmem, meramımı anlatabildim mi?