ibrahim@ibrahimberksoy.com.tr

'türkiye Yüzyılı'ndan 'yüzyılın Felaketi'ne-19
4 Temmuz 2023, Salı
'Türkiye Yüzyılı'ndan 'Yüzyılın Felaketi'ne-19
Deprem Dersleri-Son 25 yıldaki depremler ve sonuçları (1 Mayıs 2003 Bingöl ve 24 Ocak 2020 Elazığ depremleri)
'Türkiye Yüzyılı'ndan 'Yüzyılın Felaketi'ne-19

“Türkiye Yüzyılı”ndan “Yüzyılın Felaketi”ne…

“Kahramanmaraş Depremi” üzerine Düşünceler-19

Deprem Dersleri-Son 25 yıldaki depremler ve sonuçları

(Bölüm 3: 1 Mayıs 2003 "Bingöl" ve 24 Ocak 2020 "Elazığ" Depremleri)

 

 

1.

Her iki deprem de Richter ölçeğine göre 6’dan büyük depremlerdi. Her birinin kendine göre ciddi yıkıcı etkileri oldu. Öncekiler gibi bu depremlerden de geriye yıllar yılı sürecek olan acı ve gözyaşı kaldı.

Öncekilerden yeterince ders alamadığımız için bu iki depremde de acımız katlanarak büyüdü. Ne yazık ki bu ülkede 6’yı aşan büyüklükteki hiçbir depremde kendimizi güvende hissedemedik. Hep yarım, hep eksik, hep yetersizdik. Hiçbir yarayı layıkıyla saramadık.

Depremde yıkılan, hasar gören binalar oldu. Enkaz altında yitirdiklerimiz oldu. Günler sonra enkaz altından kurtarılanlara sevindiğimiz anlar oldu. Aradan zaman geçtikçe bu sevinç anları belleğimizde hayal meyal hatırladığımız anlara dönüştü. Çoğunu unuttuk. Kurtarılanlardan kaçı hayata tutunabildi, bilmiyoruz; doğrusu pek de merak etmedik. Deprem sonrası arama-kurtarma çalışmalarında günler sonra kurtarılanların tedavi süreçleri ve sonraki yaşamlarıyla ilgili verilere dayalı bilimsel çalışmalar var mı bilmiyorum, varsa okumak isterim.

Deprem sonrasında yıkık ve hasarlı binalarda yapılan teknik incelemelerin sonuçları hep aynı kapıya çıkıyor: Çürük yapılar, ihmal, kayırmacılık, denetimsizlik, kuralsızlık, kâr hırsı… Bizde olmaz dediğimiz ne varsa o…

Deprem sonrasında yayınlanan taziye mesajları, depremlerin yıldönümlerinde yapılan konuşmalar hep aynı… Hep kopyala yapıştır…

 

2.

 1 Mayıs 2003 “Bingöl” depremi:

Deprem, 1 Mayıs 2003 tarihinde saat 03.27'de meydana geldi. Büyüklüğü 6,4 olarak bildirildi. Merkez üssü Bingöl’dü. Deprem, Bingöl il merkezi ile şehrin kuzey-kuzeybatısındaki Sancak’a bağlı köy ve yerleşim birimlerinde hasara ve can kaybına neden oldu.

Depremde ilk belirlemelere göre en az 176 kişi öldü, 521 kişi yaralandı, onlarca küçük ve büyük baş hayvan telef oldu. 625 bina çöktü veya ağır hasara uğradı. Depremde özellikle kamu binaları ağır hasar gördü.

Deprem sonrasında tipik olarak yüzey kırıkları, kaya kopmaları, çökme, heyelan ve çamur akmaları gözlendi.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (Sismoloji Servisi) tarafından depremden hemen bir hafta sonra 8 Mayıs 2003 tarihinde hazırlanan ön raporda da belirtildiği üzere “Doğu Anadolu Bölgesi, Arap ve Avrasya levhalarının birbirlerine doğru göreceli hareketine bağlı olarak sıkışma altındadır. Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fayları ile sınırlanan Türkiye levhası ise, göreceli olarak batıya doğru hareket etmektedir. 1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi de Doğu Anadolu Fay sistemi içinde yer alan ikinci dereceden bir fayın hareketine bağlı olarak gelişmiştir. Bingöl ve civarı depremsellik açısından oldukça aktif olup, son yüzyılda özellikle Erzincan, Tunceli ve Bingöl kaynaklı depremler bölgede etkili olmuştur.”

Raporun sonuç bölümünde her daim kulaklarımıza küpe olması gereken şu ifadeler yer almakta:

“1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi bölgede günümüzde de süregelen yoğun deformasyonun, hâkim olarak doğrultu atımlı fay sistemlerinin oluşumu ile sürdüğünü ortaya koymuştur. Bölgenin gelecekte de deprem potansiyelinin en yüksek yerler arasında olduğu gerçeğinden hareket ederek, özellikle depreme dayanıklı konut yapımından ve deprem yönetmeliğinin imar planı uygulamalarından taviz verilmemesi gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştur. Yapısal ağır hasarların, büyük çoğunlukla kötü zemin koşullarında, yapı tekniğine uygunsuz imalat, kalitesiz ve eksik malzeme kullanımından kaynaklandığı çarpıcı olarak görülmüştür.”

Her şeyi eksik yapıyoruz, her şeyi ayıplı-kusurlu yapıyoruz, her şeyi üstünkörü yapıyoruz. Rapor daha ne söylesin? Denilebilir ki “iyi şeyler de yapıyoruz”. Buradaki “de” bağlacı fazla! Zaten iyi şeyler yapmalıyız. Her zaman iyi şeyler yapmalıyız. “Eksik, kusurlu şeyler yapıyorsak ‘da’ iyi şeyler ‘de’ yapıyoruz” demek olmaz!

Ön raporda fotoğraflarla tespit edilen yapısal hasar örnekleri ne yazık ki her deprem sonrasında karşımıza çıkan can yakıcı hasar örneklerinden: Kesme çatlakları, kolon kesmesi, donatı ve malzeme kusurları (kolon-kiriş bağlantı hataları, uygun olmayan donatı kullanımı, donatı korozyonu, uygun olmayan beton imalatı vb.), kolon patlaması, çatı çökmeleri, deprem yönetmeliğine ve standartlara uygun yapılmayan binalardaki çökmeler, yığma taş ve kerpiç yapı yıkılmaları… Neden her depremden sonra karşımıza benzet tespitler, benzer hasar fotoğrafları çıkıyor? Neden?

Kırsaldaki yığma taş ve kerpiç evler neden yıkılıyor, çünkü bu yapılar mühendislik hizmetinden yoksun. Peki, içlerinde kamu binalarının da olduğu kent merkezindeki “modern” yapılar neden yıkılıyor ya da ciddi hasar görüyor, çünkü denetimsizlik var. Oysa kaç kez söylendi: Bu tür hasarların olmaması için; güvenli kentleşme ve yapılaşmanın ilk adımı olan jeolojik-jeoteknik (zemin ve temel) etütlerin gerek planlama aşamalarında gerekse de yapı üretim ve denetim sürecinde dikkate alınması, sağlıklı kentleşmenin oluşturulması için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Gözümüzün kestiği, boş bulduğumuz, rant oluşturduğumuz her yere öyle gelişigüzel yapı, toplu konut, bina filan yapamayız, yapmamalıyız! Her yapının planlamadan servis ömrüne kadar her aşamada doğru dürüst denetimi olması gerekir. Yapı denetimini yapı güvenliğinin “olmazsa olmazı” olarak değil de adeta bir “yük”, bir “maliyet” unsuru olarak gördükçe her 6 ve üzeri büyüklükteki depremde bu onulmaz acıları yaşamaya ne yazık ki kaldığımız yerden devam edeceğiz! Durum onu gösteriyor.

Her deprem sonrasında aynı şeyler dile getirilir: Deprem gibi, sel gibi, yangın gibi, salgın gibi afet ve acil durumlarla ilgili olarak özellikle afet ve acil durum öncesinde gerekli hazırlıkları yapmak, afet sırasında ve sonrasında ilgili kurum ve kuruluşlarla koordinasyonu sağlamak hayati önem taşır. Ama duyan, dinleyen kim!  Olası riskleri önlemek, daha yaşanılır bir mahalle, semt, şehir ortamı sağlamak için sağlıklı bir kentsel dönüşüm gereklidir;  bunu sağlamak için tüm ilgili kurum ve kuruluşlarla, meslek örgütleriyle, mahalle ve semt sakinleriyle gerçekli bir planlama yapmak, bu planları aşama aşama gerçekleştirmek, böylelikle topluma güven vermek son derece önemlidir. Vatandaşların anayasal haklarından olan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını teminat altına almak (Anayasa, Madde 56) , çevre felaketlerini önlemek ve bu amaçla hazırlanan planları hayata geçirmek üzere kurulmuş olan kurumların, çalışmalarını kısa, orta ve uzun vadeli “risk yönetimi” esasına göre yürütmesi önemlidir. Ama olan ne? Her afetten, acil durumdan sonra hemen bir “kriz masası” kurmak ve “krizi” sözde “anbean” oradan yönetmek! Eskiden bu yana değişen tek şey, önceden bu kriz masaları genellikle Ankara’da kurulur, kriz Ankara’dan yönetilirdi. Şimdi kriz masaları bizzat ilgili bakanların, koordinatör valilerin, kaymakamların katılımıyla “yerinde” kuruluyor, böylelikle kriz “yerinden” yönetilmiş oluyor! Değişen tek şey bu! Yoksa her şey bıraktığınız gibi; eski tas, eski hamam! Ömrümüz kriz masalarıyla, kriz yönetimleriyle geçiyor. Deprem olur kriz masası, sel olur kriz masası, yangın olur kriz masası, ekonomik kriz olur kriz masası… Bu kriz masalarının etrafına toplananlar hep “yaraları sarmak”tan söz etti. Ömrümüz yaraları sarmakla geçti; ama hiç eksilmedi sarılacak yaralar. Aksine, yaralarımıza, acılarımıza hep yeni yaralar, yeni onulmaz acılar eklendi. “Olanla ölene çare yok” denildi, “kader planı” denildi, “takdir-i ilahi” denildi… Ama sarılacak yara hiç eksilmedi…

1 Mayıs 2003’te Bingöl’de meydana gelen depremden sonra TOKİ tarafından yapılan binalarla beraber kentin yüzde 80’e yakın binalarının deprem yönetmeliğine uygun olarak yenilendi. Bingöl Çevre ve Şehircilik İl Müdürü, depremin üzerinden 18 yıl geçtikten sonra, 2021 yılındaki anmalarda, depremlerden çok büyük dersler alındığını, Bingöl ve ilçelerindeki yapı stokunun yüzde 80 oranında deprem yönetmeliğine uygun şekilde yenilendiğini belirtmiş. 2003 depreminden sonra bölgede başka depremler de oldu. 2005’te, 2010’da (Karakoçan), 2015’te, 2020’de (Karlıova) meydana gelen depremler yine can ve mal kayıplarına yol açtı.

Binaların yapımı sırasında yapı denetim firmalarının etkinliği artırıldı. Yapı denetimi amacıyla kurulan laboratuvarlar cihaz, ekipman ve nitelikli personel bakımından kendilerini yeniledi, geliştirdi. Beton santrallerinden alınan betonların, inşaatta kullanılan donatıların ilgili standartlara uygun olması sağlandı. Ancak bu iyileştirmenin kırsal bölgelere, köylere de sirayet etmesi gerekmez mi? Oralara da devlet eliyle mühendislik hizmetleri götürmek gerekmez mi? “Oralarda” halen ha yıkıldı ha yıkılacak riskli yapıların envanterinin çıkarılıp tez elden yenilenmesi gerekmez mi? Aklın yolu bir; kırsalıyla kentiyle topyekün sağlıklı bir çevrede yaşamak bir gün mutlaka sağlanacaktır. Bir gün mutlaka…

3.

24 Ocak 2020 “Elazığ” depremi:

Bu kez deprem 24 Ocak 2020 tarihinde saat 20.55’te Elazığ’da meydana geldi. Depremin merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesiydi. Depremin büyüklüğü önce 6,6 olarak açıklandı, daha sonra 6,8 olarak düzeltildi. Derinliği yaklaşık 5 km olan sığ odaklı, oldukça şiddetli bir depremdi. Deprem, Elazığ ili ve ilçeleri başta olmak üzere Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde hissedildi.

Depremde Elazığ ve Malatya’da toplam 41 kişi hayatını kaybetti. Kahramanmaraş’ta, Adıyaman’da ve Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde toplam üç kişi deprem sırasında korkudan kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Deprem sonrası yapılan arama-kurtarma çalışmalarında enkazdan 45 kişi sağ olarak kurtarıldı. 1.607 kişi hastanelerde tedavi altına alındı.

Depremde Elazığ'da ve Malatya'da toplam 76 bina yıkılırken 645 binada ağır, 409 binada ise hafif ve orta derecede hasar meydana geldi. Acilen yıkılması gereken bina sayısı ise 12’ydi.

Depremde yıkılan ve hasar gören binalar incelendiğinde bunların yıkılma ve hasar görme sebeplerinin önceki depremlerden hiç de farklı olmadığı tespit edildi. Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı’nın “24 Ocak 2020 Depreminden Sonra Elazığ’da Yaşanan Sorunlar ve Öneriler” başlıklı raporunda bu durum “deprem öldürmez, bina ve ihmal öldürür” ara başlığı altında şöyle ifade edilmiş:

“Sonuç olarak, depremin yapılarda ağır bölme duvar hasarına neden olmasının temel sebepleri bölge planlamasındaki ve mühendislik hatalarından ve/veya eksikliklerinden kaynaklı olduğu söylenebilir. Özellikle donatı detaylarındaki eksiklikler, kalitesiz beton ve nervürsüz donatı kullanımı depremde ciddi miktarda yapısal hasar oluşmasına sebep olmuştur.”

Yine aynı raporda devamla şu tespitler yapılmış:

“Türkiye Hazır Beton Birliği(THBB)10 tarafından Elazığ’da ağır ve orta hasarlı binalar incelenmiş; örnekleme yöntemi ile bazılarından alınan betonlarından karot örnekleri ve tahribatsız yöntemlerle de yapılarda muayeneler yapılmıştır. Alınan beton karot numuneleri üzerinde, basınç dayanım deneyi yapılarak, beton kalitesi belirlenmiştir. Bilindiği gibi, betonarme binalarda zemin ve arazi etüd raporu doğrultusunda aşağıdaki noktalara dikkat edilmesi bilimsel bir zorunluluktur:

a- Doğru bir temel seçimi;

b- Deprem hesabını da içeren bir statik projenin bulunması;

c- Projenin doğru olarak özenle uygulanması;

d- Projedeki dayanımları sağlayan malzemelerin (beton ve çelik donatılar) projede belirtildiği boyutlarda ve konumlarda kullanılması esastır.

Ancak yapılan değerlendirmelerde, Elazığ Depreminde hasar gören binalarda bu kurallara kısmen uyulduğu; hatta önemli bir bölümünde ise bu kurallara hiç uyulmadığı ve binaların nerdeyse göz yordamı ile inşa edildiği izlenmiştir. THBB tarafından yöremizde yürütülen çalışmalarda Elazığ Depremi’nde yıkılan veya ağır hasar gören yapılar incelendiğinde, binaların yıkım nedenleri aşağıdaki gibi sıralanmaktadır:

1- Bölgede yer alan bina stoğunun büyük bölümünde, şantiye ortamında ilkel yöntemlerle üretilen “elle üretilmiş beton” olarak bilinen, düşük dayanımlı beton kullanılmıştır.

2- İlkel yöntemlerle üretilmiş olan bu betonlar, yıkanıp elenmemiş dere kumu ile yapılmış; kum tane dağılımının hiç uygun olmadığı (örnek alınan birçok yapının betonunda 40-50 mm’lik çok iri malzeme ve ince kumun olduğu, ara boyutların olmadığı) görülmüştür.

3-Elazığ, hazır beton kullanımına geç geçen şehirlerimizden biridir. Türkiye Hazır Beton Birliğinin 2005 yılında Elazığ Valiliği nezdinde yapmış olduğu girişimler ile Elazığ’da elle betonun yasaklanması neticesinde 2005 yılından sonra Elazığ’da binalarda hazır beton kullanımı yaygınlaşabilmiştir. Kent genelinde yapılan incelemelerde hazır beton kullanılan binaların yıkılmadığı ve depremden etkilenmediği görülmektedir.

4-Elazığ depreminde yıkılan binaların tasarım ve yapımında mühendislik hizmeti almamış olması, daha önceki depremlerde olduğu gibi Elazığ’da yıkım nedenleri arasında çok önemli bir yere sahiptir.

5-Hasar gören binaların neredeyse tamamında donatıların nervürsüz düz çelik olduğu, çaplarının ve miktarlarının yetersiz olduğu görülmüştür. Deprem performansı açısından çok kritik olan ve boyuna donatıları saran etriyelerin miktarının ve aralıklarının yetersiz olduğu, etriye sıklaştırmalarının yapılmadığı, uçlarının doğru kıvrılmadığı görülmüştür. Ayrıca beton örtüsü (pas payı) kalınlığının yeterince olmadığı, bunun neticesinde donatıların bir kısmının korozyona uğramaya başladığı saptanmıştır.

6-Elazığ kent merkezindeki binalarda bazı mimari unsurların da hasarı arttırdığı gözlemlenmiştir. Özellikle kentin belli bölgelerinde ikiz yapışık binalar veya bitişik nizam binalar çoklukla yer almaktadır. Bu binaların aralarında olması gereken dilatasyonların (yapıların arasındaki boşlukların) bırakılmamış olması, binaların birbirlerini etkileyerek hasarın artmasına sebep olduğu düşünülmektedir.”

Bundan sonra da benzer acılar yaşanmasın diye raporda ortaya konulan reçete oldukça tanıdık; çünkü aklın yolu bir:

“Depremselliği yüksek bir ekosistemde yaşıyoruz. Bu nedenle depreme dayanıklı yeni yapılaşma sürecinde aşağıda belirtilen basamakların eksiksiz olarak takip edilerek uygulanması ve bunun kontrolünün ilgili kurumlarca gayet ciddi ve bilimsel yöntemlere uyularak yapılmasının sağlanması gerekmektedir. Atılacak her yanlış ve eksik adımın can ve mal kaybına yol açacağı ve bu sorumluluğun çok büyük olduğu unutulmamalıdır.

a-Zemin incelemesi

b-Doğru projelendirme,

c-Kaliteli malzeme,

d-Doğru uygulama,

e-Denetim.”

 

Elazığ depreminin üzerinden üç yıldan fazla bir zaman geçti. Depremin üçüncü yıl dönümünde 24 Ocak 2023’te Elazığ Valisi yaptığı açıklamada şunları söylemiş:

“Kıymetli Elazığlı Hemşehrilerim, Ülkemiz dünyanın en aktif deprem kuşaklarının birinin üzerinde bulunmaktadır. Dolayısıyla doğal felaketlerden olan deprem, geçmişte olduğu gibi zaman zaman kendini bizlere hatırlatıyor. Deprem bölgesinde yer alan ilimizde, bu tür afetlere karşı her zaman hazırlıklı ve teyakkuz halinde olmalıyız. Bu nedenle depremle yaşayabilmeyi öğrenebilmek adına yapı stoklarımız, işyerlerimiz ve evlerimiz depreme dayanıklı hale getirilmelidir. 24 Ocak 2020 tarihinde meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki Elazığ-Sivrice depremi; toplumsal ve bireysel hafızamızda acı bir tabloyla yer almıştır. Devletimiz ve milletimiz, bütün zor ve acılı günlerde olduğu gibi yaşadığımız deprem sonrası örnek bir dayanışma göstererek birlik ve beraberlik içinde hareket edip hızlı bir şekilde yaraları sarmıştır. Deprem gibi toplumsal ve bireysel düzeyde etkileri olan bir afetin sonrasında hak sahipliği sürecinin hızlı bir şekilde tamamlanması, aynı zamanda İlgili Başkanlıklar tarafından planlanan ve hayata geçirilen konutlar ile afetlere kolektif başa çıkma ve toplumsal dayanıklılık için yeni yaşam alanlarının oluşturulması sağlanmıştır. Bu kapsamda, 21.140 hak sahibimizin sürecini tamamlamış bulunmaktayız, kalan hak sahiplerimizin sürecini de tamamlayarak yeni yuvalarına kavuşturacağız. Afet konutlarının dışında, 1.164 sosyal konut yapımı tamamlanmış ve anahtar teslimine başlanılmıştır. Ayrıca Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi kapsamında ilimizde yapılacak ilave 1.831 konutun hak sahipleri belirlenmiştir.”

Tıpkı depremde yıkılan, hasar gören binaların araştırıldığı raporlardaki ifadeler gibi depremin üçüncü (veya beşinci, onuncu vb.) yıldönümünde Elazığ Valisinin yaptığı açıklama size de oldukça tanıdık gelmiyor mu?

Hep kopyala yapıştır, hep kopyala yapıştır…

Yazı ve yayınlara ulaşmak için...