Şiirimizin İncelikli Sesi Gülten Akın’ın Anısına saygıyla…
Dizelerinde Yüzyılların Mirası Saklı Bir Bilge Şair:
Gülten Akın
“Beni sorarsan,
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Sarı yaseminle gül arasında
Dağların mor baharıyla
Sis arasında
Denizle göl arasında”
Gülten Akın’ın 6 yıl aradan sonra 2013 yılının güzünde okurlarıyla buluşturduğu son şiir kitabı Beni Sorarsan işte bu dizelerle başlıyor. “Sessiz arka bahçelerde” dertleşir gibi…
Düşünsenize; dergi sayfalarında şiirlerini arayıp bulduğunuz, kitaplarını kitabevi raflarında görür görmez alıp okuduğunuz bir bilge şair 6 yıl aradan sonra “beni sorarsan” adıyla yeni bir şiir kitabı yayımlamış, bir anlamda sizi “okumaya çağırmış”, siz de şairin çağrısına uyup bir kafede karanfil kokulu çay eşliğinde kitaptaki 42 şiiri, şiir gibi bir “önsöz”ü ve kitabın sonunda şairin gidemediği Frankfurt Kitap Fuarı (2008) için hazırladığı “kapanış konuşması”nı okuyup mutlu olmuşsunuz…Siz olsanız okumaz mıydınız?
Gülten Akın’ın Beni Sorarsan’daki şiirleri gündelik yaşamın iki ayağımızı bir pabuca sığdırdığı “telâş”ın ötesinde “dingin” bir dünyanın şiirleri. Öyle okudum ben.
Behçet Necatigil’in “çok çiğ çağ” dediği içine doğduğumuz “çağ”ı Gülten Akın “çok çok çiğ” olarak nitelemiş. Zaman geçtikçe, önce güz, sonra kış kapıyı çaldıkça, geriye dönüp baktığımızda hayat yük olmuş, yaşadığımız dünya, “ağır, çok ağır bir dünya” olmuş… “Kuzey Ege’nin kente uzak, dağlara yakın kıyısında”, “henüz kış”ken, “kuzey rüzgârları küçük küçük dokunup savuşmada”yken [kitapta “savaşmada” yazılmış], yeni bir yılın başında, 1 Ocakta (2011) yazdığı şiir gibi önsözde işte o “ağır, çok ağır dünya”yı anlatmış Gülten Akın başka söze gerek bırakmadan. Bir an olsun yaşama sevincini elden bırakmadan…
Sonra, “kestim kara saçlarımı” der gibi, “sonra işte yaşlandım” der gibi bu kez söze “beni sorarsan” diye başlamış “uzak bir kıyıda”. “Beni sorarsan” dediğine göre, hâlini hatırını sormamızı beklemiş ya da sorduğumuzu varsaymış söze başlarken. Sonrası, 42 şiirde dizeler boyunca akıp geçen bir hayat…
***
Önce içe dönük bir soru: “Yanıldım mı, yetişir mi sandım/Bir çekirdekten bir asma”, sonra çağlar boyunca dilden dile aktarılan yüzyılların mirası bir dilek: “Ne savaş ne kir ne kavga ne açlık/Bir masal, bitimsiz bir gökyüzü çizecek gibisin/Herkes için olsa”…
“Tomris, Füsun ve ötekiler için” yazdığı şiir (“gidenler”), aslında sesiz birer çığlık gibi -çoğu zaman ansızın- aramızdan ayrılıp giden tüm “gidenler” içindir: “ İç saatınızı kurdunuz/Öyle bir yolculuk gibi sıradan/Sonsuza da olsa birer birer/İstanbul sizi bağrına çekti/Orda dirisiniz mütemadiyen”…İlerde başka bir şiirde “onlar”ı yine yazacaktır: “Ölümle aldatıp bizleri/bir bir göçtüler”…
Bir de Yunus’un;
“Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi”
diyerek yazıklandığı genç yaşta “gidenler” var. Onlara dair de bir çift sevgi dolu sözü var Gülten Akın’ın. Can Yücel’in şiirine, Bizim Deniz’e benzer; aynı sevecenlikle, aynı gururla yazılmıştır. Aynı kumaşın dizeleridir: “ Ne uzakmış ne uzun gözleriniz/ordan bugünleri gördünüz çocuklar/yetişip dağıtmak için karabasanı/(istediniz olmadı)/soluk soluğa bir koşu/öldünüz çocuklar”. Doğrudan yiğit iken ölen o “çocuklar”a seslendiği için bu şiirine “siz” başlığını uygun bulmuş Gülten Akın. Bir de “biz”den gayrısına bir diken gibi batan “biz” adlı bir şiiri var Gülten Akın’ın : “Bağışladığın özgürlüğe/yeğdir biçtiğin zından/sonsuz güzelleşecek dünya/biz kurduğumuz zaman/senin verdiğin umudu/geyik içse ölür, balık yutsa”…
Sonra“o kadınlar : “Külliyetli miktarda/Hayata dönüş/Çiğ gökyüzü/cezaevlerinde/diri diri yakılan kadınlar”. Unutulur mu hiç o cehennemler, o yakmalar, yanmalar…
“Beni sorarsan” deyince, içinde hastalık var, hastane var, hemşire var, doktor var; diyaliz filan… O arada nasılsa sorulmuş bir soru: “Herkesin vardır da, kimse kimseye sormuyor mu?/’Senin bahtının yıldızı?’”
Sonra dizelerin arasından harika bir “haiku” uç veriyor, tıpkı sarp kayalıklarda karı delip uç veren kardelen gibi: “Dağlarda/Ne çok kar ve rüzgâr/Unutulan nergis/Açıncaya kadar”. Öylesine yalın, öylesine doğal, öylesine hayat dolu, incelikli, sevecen…
Okudukça daha iyi anlıyor insan Gülten Akın’ı, o sözünü esirgemeyen bilge şairi. “Asude” şiirinde “Bir şiir kitabı gibiyim/cezaevinden çıkma” diye yazmış. Sonra eklemiş: “yeniden yazıldım da/giderek daha ağır, daha sessiz/eski deyimle daha asude/orası burası işaretlene çizile”. Bu dizelerin ardından, sanki eninde sonunda soracağımızı bilmiş gibi şu iki dizelik “şiir”i yazmış: “Şiir bizim eski suç ortağımız/Biz ne işledikse onunla işledik”…
***
“Ağır, çok ağır dünya” diyor ya Gülten Akın, o “ağır dünya”yı 2008 yılında Türkiye’nin onur konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarının kapanış konuşmasında şöyle dile getirmişti:
“Dünya küçüldü, giderek daha küçüldü; kurşundan bir topa dönüştü. Değmediği doğa parçası, toprak, insan kalmadı. Dünyanın iki eli var sanki. Biriyle taşıdığı kolaylıklar, incelikler, ötekiyle taşıdığı kabalık, kıyıcılık, yok edicilik, ölüm.
Bu ikinci el o kadar güçle saldırır oldu ki, dünya kendini yok etme aşamasına geldi.
Elimizde düş gücümüzle, yeteneğimizle ürettiğimiz o yazılar, şiirler var. Kitaplar var. Yazdıklarımızda gerçek adına söylediklerimiz ne olursa olsun, bir kıyıcığında umudu saklı tutuyoruz.
Metalik söylemler varsın kolaylıklarını sürdürsün. Ama bizler yazınla, şiirle, sanatın her türüyle umudu var kılalım.
Yalnız değiliz. Pek çok insan bizimle. Onurumuz ve vicdanımız var. Dinlerin, milliyetlerin, geleneklerin beslediği birer ortama doğuyoruz. Doğuştan getirdiğimiz özelliklerin geleceğe aktarılabilir, olumlu olanlarını seçerek, dünyanın yeni değerleriyle bütünleşmeyi becerebilirsek, kent de, ülkeler de, dünya da kurtulur.”
Gülten Akın, sağlık sorunları nedenleriyle fuara katılamamış, hazırladığı kapanış konuşmasını ve şiirlerini onun yerine Ayfer Tunç okumuştu.
***
42 şiire ve şiir gibi bir önsöze sığdırılmış bir dertleşme, bir yarenlik, bir hasbıhal, bir hal-hatır sorma…Bir dinginlik ânında şiiri çepeçevre kuşatma…Geniş, geniş bir yolculuk önerisi…
“yeni yolculuklar için azık toplamak
bir limanda ya da bir dağ kahvesinde
giderken Kozaktan Bergamaya
ya da Artvin yolunda Yalnız Kahvede
mola vermek gibi”
Beni Sorarsan, Gülten Akın, Yapı Kredi Yayınları, 74 s.