ibrahim@ibrahimberksoy.com.tr

Yayınlanmış Kitaplarım
Buradasınız: Anasayfa / Yayınlanmış Kitaplarım
Yayınlanmış Kitaplarım

Okudukça...Yazdıkça...

 

Şu Anadolu Dedikleri (2024) (e-kitap)

 

 

“Dünyada düzenli bir anlatışa hiç gelmeyen bir yer varsa, o da Anadolu’dur.”

Halikarnas Balıkçısı

 

Bugüne değin çok yer gezdim, pek çok insan tanıdım. Gezilerden edindiğim izlenimleri, çektiğim fotoğrafları çevremdeki insanlarla sıcağı sıcağına hep paylaştım. Yazılarımda gezdiğim gördüğüm yerleri, tanıdığım insanları içtenlikli bir dille anlatmaya özen gösterdim.

 

Geçmişten bugüne seyyahların, gezginlerin yazdığı onca seyahatname, sefername, gezi yazısı, kent ve ülke rehberi o hep merak ettiğimiz “uzaklar”ı bir ölçüde de olsa “yakın” etmek için değil midir?

 

Şu Anadolu Dedikleri, giderek gelişip zenginleşen gezi kitaplığımıza kendimce küçük bir katkı. Hepsi bu...

 

Daha önce de söylemiştim:

Yazmak bir çığlık, okumaksa o çığlığa ses vermektir...

 

https://books.google.com.tr/books?id=d3cgEQAAQBAJ&newbks=1&newbks_redir=0&dq=ibrahim+berksoy&hl=tr&source=gbs_navlinks_s

 

 

Laboratuvar Akreditasyonu (2024) (e-kitap)

 

Bu e-kitabın amacı laboratuvar yönetimlerine ve çalışanlarına akreditasyon çalışmalarında yardımcı olmaktır. Kitap şu üç temel soru üzerine odaklanmaktadır:

  • Laboratuvar akreditasyonu “nedir”?
  • “Niçin” akredite olmak gerekir? (Henüz akredite olmamış laboratuvar yöneticilerine bu bağlamda iki soru: (a) “Akredite olmak gerekir” ise “neden”? (b) “Akredite olmaya gerek yok” ise “neden”?
  • “Nasıl” akredite olunur? Akreditasyona giden yolun kilometre taşları nelerdir?

Bu e-kitabı ağaıdaki bağlantıdan edinebilirsiniz.

https://books.google.com.tr/books?id=ERsMEQAAQBAJ&pg=PP3&dq=ibrahim+berksoy&hl=tr&newbks=1&newbks_redir=0&sa=X&ved=2ahUKEwit5ZzPk8SGAxVkSfEDHfQfC-oQ6AF6BAgLEAI

 

 

Türkiye Yüzyılından Yüzyılın Felaketine (2024) (e-kitap)

 

 

Anayasamızın 56. maddesi şöyle der: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” Bununla bağlantılı olarak 57. madde ise şöyledir: “Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler.”

 

Bir ülkede depremin yıkıcı etkisinin yol açacağı endişelerden uzak bir biçimde güven içerisinde yaşamanın maliyeti nedir, nasıl hesaplanır?

 

6 Şubat 2023 Pazartesi günü sabaha karşı 04.17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, ardından 9 saat sonra öğleyin 13.24’te Elbistan’da meydana gelen iki büyük yıkıcı deprem ve sonrasında 20 Şubat 2023 Pazartesi günü Hatay’daki deprem yaklaşık 13,5 milyon nüfusun yaşadığı 11 ilimizde hepimize onulmaz acılar yaşattı.

 

İç ve dış her büyük gelişmeye hazırlıksız yakalandığımız gibi Kahramanmaraş ve Hatay depremlerine de ne yazık ki hazırlıksız yakalandık. Yıkılan yalnızca binalar değil, koskoca kentler, ilçeler, neredeyse haritadan silinmiş köyler ve mezralar. Şimdi oralarda hayatı elbirliğiyle yeniden kurmak gerek. Yeni kentler, ilçeler, kasabalar, köyler, mezralar oluşturmak gerek. Şimdi her yerde bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ışığında depreme dayanıklı yeni yaşam alanları inşa etmek gerek.

 

"Türkiye Yüzyılı"ndan "Yüzyılın Felaketi"ne

Kahramanmaraş ve Hatay depremleri üzerine düşünceler ve deprem dersleri...

 

e-kitabı aşağıdaki bağlantılardan okuyabilirsiniz

https://fliphtml5.com/jauyo/lsqt/deprem-dersleri-rev01/

https://play.google.com/store/books/details/%C4%B0brahim_Berksoy_T%C3%BCrkiye_Y%C3%BCzy%C4%B1l%C4%B1ndan_Y%C3%BCzy%C4%B1l%C4%B1n_Felak?id=Y7zvEAAAQBAJ

 

 

Barcelona Mavisi (2022)

Akdeniz’in kıyısında masmavi bir Katalan şehridir Barcelona...

Gün boyunca masmavi bir gökyüzü eşlik eder gezilerinize. Kızıl havaların doyumsuz seyriyle başlayan akşamlar, lacivertimsi bir gece maviliğinde ezgili bir şölen gibi öylece sürer gider.

Barcelona’da müzik enstrümanları satan kimi mağazaların vitrinlerinde masmavi klasik gitarlar görürsünüz. Dünyanın en uzun yüzyılının en hüzünlü ezgileri her dönemde çalınsın diyedir o mavi gitarlar... Barcelona’da gitar da Blues da Endülüs’ün Flamenkosu da mavidir, masmavidir... Flamenko’nun unutulmaz üstadı Paco de Lucia’yı anarak söylemek gerekirse, Flamenko, gitarın yırtılan ipek sesiyle dile gelen, çığlık çığlığa kırmızı, kıpkırmızı bir maviliktir.

Barcelona’da hemen her yer yürüyüş mesafesindedir. Barcelona mavisinin peşine düşenler, Kristof Kolomb anıtından Katalunya meydanına kadar la Rambla caddesi boyunca yürürken mavinin bin bir tonuyla fazlasıyla karşılaşacaklardır...

Bu kitap esas olarak Barcelona mavisinin izini süren bir anı-anlatı kitabı. Ama Barcelona’yla sınırlı değil. İçinde gezip görmeye doyamadığım baştan sona bir İspanya var. Valencia, Castellon, Benicassim, Peñiscola, Madrid, Toledo, Granada, Majorca… Bir de birkaç kez gidip gördüğüm Paris var…

Anlatacak çok şey var… Başta dedim ya; Barcelona, Akdeniz’in kıyısında masmavi, güleryüzlü bir Katalan şehridir...

 

***

 

Walt Whitman’ın şöyle güzel iki dizesi vardır:

 “Hey yabancı, yolunun üzerinde bana rastlar da benimle konuşmak istersen neden konuşmayasın

Ya da ben neden seninle konuşmayayım”

Benzer bir duygudaşlıkla okuruma şöyle seslenmek isterim:

Eğer yolunuzun üzerinde bu kitaba rastlar da okumak isterseniz neden okumayasınız

Ya da neden ben bu kitabı yazmış olmayayım…

 

 

 

Akıntıya Karşı Aykırı Düşünceler (2000)

Kültürel ortamımızın biçimlendirilişinden, taşralılık olgusuna; anadil kavramından, yabancılaşmaya; düşünce ve örgütlenme özgürlüğünden, dinin politizasyonu gerçeğine; ülkedeki bitmez tükenmez furyalarda , derin depreme; postmodern seçimlerden, medyanın yalancı gerçeğine, öykünün güzel yüzünden, şiirin yükselen değerlerine uzanan bir perspektiften akıntıya karşı düşünceler...

 

Her yazı sonuçta bir duyarlığın ifadesidir. Kimi zaman söylenecek söz olur yazı, kimi zaman romantik bir duygulanım, kimi zaman da bir çığlık...

 

Öteden beri yazılı kültürü düşünsel gelişiminin baş köşesine yerleştirmiş yerleştirmiş bir "okur"un, bu kez yazdıklarını başka okurlarla paylaşma isteğinin ürünü bir kitap...

***

Şiir Okuma Anları (2005, 2013)

    

 

Bu kitap, şiirlerin ve şairlerin dünyasına karanfil kokulu çay eşliğinde bir yolculuk önerisi. "Yazmak bir çığlık, okumaksa o çığlığa ses vermektir" diyen bir şiir okurunun olabildiğince geniş bir perspektiften şiire bakışının ürünü denemeler. Şiiri, "hayatın turnusol kâğıdı" olarak algılayan yazılar…

İlk basımında (2005) kitap üç bölümden oluşuyordu. Gözden geçirip yeniden yayıma hazırladığım bu baskıda kitaba "haiku" üzerine özel bir bölüm ekledim. Üç dizelik kısacık Japon şiir tarzı haiku tüm dünyada giderek daha fazla ilgi uyandırıyor. Ülkemizde haikuya gönül vermiş çok değerli şairlerimiz var. Haikuya olan ilgiyi de dikkate alarak kitapta "haiku: saydam ve doğal" başlığıyla özel bir bölüme yer vermeyi uygun buldum. Böylelikle Şiir Okuma Anları bu basımda dört bölümden oluştu.

İlk bölüm, okurlarımın bana eşlik etmesini istediğim keyifli bir yolculuk üzerine: "karanfil kokulu çay eşliğinde şiire yolculuk". Kitapta, sevgili şair arkadaşım Halim Şafak'ın benimle yaptığı bir söyleşi var. O söyleşide de belirttiğim gibi: "Yazmak anlamında bugüne değin şiirde yoğunlaşmadım ama okur olarak şiiri hep yanımda taşıdım. Benim algı dün-yamda şiir hayat demektir. Şairlerin en güzel şiirleri hiçbir dönemimde beni yalnız bırakmadı. Bugüne değin iğneyle kuyu kazarak geliştirdiğim duygu, algı ve düşünce dünyamı güzelleştiren, derinleştiren, zenginleştiren, 'insani kılan' öz hiç kuşkusuz şiirdir. Ayrıca, has bir şiir okuru olmak, özellikle şairler nezdinde, şair olmak kadar önemli ve değerlidir. Ben de işte kendimce iyi bir şiir okuru olmanın tadını çıkarmaya çalışıyorum..."

İkinci bölüm, bir şiir okuru olarak bugüne değin ilgimi çeken, üzerinde önemle durduğum, şiirlerini nerede görsem okumaya çalıştığım şairlerin dünyası üzerine yazılmış denemelerden oluşuyor. Bu bölümde Melih Cevdet Anday'ın, Attilâ İlhan'ın, Ahmet Oktay'ın, Hilmi Yavuz'un, Metin Akbaş'ın, Ataol Behramoğlu'nun, Ahmet Telli'nin, Ahmet Ada'nın, Tahir Abacı'nın, Abdülkadir Budak'ın, Adnan Yücel'in, Emin Akdamar'ın, Haydar Ergülen'in, Ahmet Erhan' ın, Kadir Aydemir'in şiir dünyalarını kendimce değişik açılardan ele aldım. Bölüm, Haydar Ergülen'in bir dizesiyle başlıyor: "Kimsenin Kimseye Gözü Değmiyorsa, Şiir Niye". Haydar Ergülen, bu güzel dizesinde çok haklı bir soru soruyor: Evet, kimsenin kimseye gözü değmeyecekse, şiir niye? Eklemekte yarar var: Ele aldığım şairlerin şiir dünyaları, şiir serüvenleri elbette "tüm zamanlar"ı kapsamıyor. Kitapta okuyacağınız denemelerin çoğunu 90'lı, 2000'li yıllarda yazmıştım. O günlerden bugüne, nerede karşılaşsam şiirlerini her zaman ilgi ve beğeniyle okuduğum şairlerimizin son dönem ürünleri üzerine bu kitabın ötesinde söylenecek daha çok şey olduğu ortada.

Üçüncü bölüm "haiku"ya, o kısacık Japon şiir tar-zına adanmış yazılardan oluşuyor. Bu ilginç Japon şiir tarzıyla 1995 Kasım'ından 1996 Nisan sonuna dek Japonya'da geçirdiğim altı aylık dönemde tanışmıştım. Edebiyata ilgimi bilen japon dostlarım beni oradaki haiku ustalarıyla tanıştırdı. Japon şairlerin şiir atölyelerinde bulundum. Sessizliğin hâkim olduğu etkileyici atölye ortamlarında şairlerin, kenarları desenli, ince uzun kâğıtlara ellerindeki fırçayla özenerek yazdıkları 5+7+5 hece ölçüsünde kısacık hai-kularına tanık oldum. Japonya'da geçirdiğim o altı ay benim için hem ilginç, hem de etkileyiciydi. Sonra bir kez daha gittim Japonya'ya. Haiku'ya ilgim hep sürdü. Haiku üzerine yazdıklarım halen süren bu ilgi ve merakın ürünü. Dergilerde haiku üzerine ne zaman bir yazı görsem, telif ya da çeviri bir haiku'ya rastlasam hemen alıp okuyorum. Haiku üzerine ne zaman yeni bir kitap yayımlansa bir şekilde haberdar oluyor, yazarını, çevirmenini, yayınevini içtenlikle se-lamlıyorum…

Dördüncü ve son bölümdeki yazılar, deyim ye-rindeyse şiir üzerine "yazma coşkusu"nun ürünü yazılar. Şiiri hayatın turnusol kâğıdı olarak gören bir şiir okurunun 70'li yıllardan bugüne Türk şiiri üzerine düşündükleri, yazdıkları…Yahya Kemal'in "Eski Şiirin Rüzgâriyle"sinden yola çıkarak "genç şiir" üzerine, günümüz şiirinin yarını üzerine görüşler, düşünceler…

Öyküyü bilirsiniz: Pandora, Zeus’un kendine verdiği gizemli kutuyu dayanamayıp bir gün açar ve kutunun içinde insanın aklına gelebilecek ne kadar kasvetli, üzüntü verici, keder, hastalık, yalan, ıstırap dolu şey varsa ortaya saçılır. Pandora o anda hatasını anlar ve kutuyu kapatır. Kutuyu kapattığında, kutunun içinde bir tek “ümit” kalır. “Pandora’nın kutusu”nu yeniden açıp içindeki “ümit”i okura göstermek bence yazarın hem borcu hem de görevidir. “Ümit”e dair onca güzel şiir bunun için yazılmadıysa ne için yazılmıştır?

Yazdıklarımın ilgi ve beğeniyle okunması dileğiyle…

***

Gezinin Poetikası (2012)

     

Eski zamanların "âsûde" gezilerinde gezginler, bin bir zahmetle hazırlandıkları uzun gezilere yanlarına ressam almadan çıkmazlarmış. Bir yandan oturup sakin sakin gezi izlenimlerini yazarlarken öte yandan da gezilerine eşlik eden ressamlara beğendikleri manzaraların, etkilendikleri yapıların resimlerini yaptırırlarmış. Gezi dönüşünde bu resimler gravürlere dönüştürülüp gezginlerin seyahatnamelerini süslermiş. Günümüzün gezilerinde seyahat ressamlarının yerini dijital fotoğraf makineleri ve video kameralar aldı. Valizler hazırlanırken fotoğraf makinesinin ve/veya -varsa- video kameranın unutulmamasına özellikle dikkat ediliyor. Unutulanlar arasındaysa her zaman olduğu gibi terlik ilk sırayı alıyor.

Yaşadığınız yerden uzağa, binlerce kilometre uzağa gidip oralarda unutulmaz günler geçirdikten sonra sağ salim evinize dönmüşseniz, gezip gördüklerinizi, yaşadıklarınızı, izlenimlerinizi neden anlatmayasınız?

İspanya'nın Valencia kentinde ve Sao Paulo'dan Rio de Janeiro'ya Brezilya'da edindiğim izlenimlerden yola çıkarak yazdığım Gezinin Poetikası'nın ilgi ve beğeniyle okunacağınızı umuyorum.

 

 

Yazı ve yayınlara ulaşmak için...